Alglerin kökeni

Algler, denizden tatlı suya, çöl kumlarından kaynar yer altı kaynaklarına, hatta kar ve buz altına kadar her ortamda bulunan, fotosentez yapabilen organizmalardır. Tek hücreli formlardan 60 metreye kadar büyüyen dev kalp yosununa kadar değişen şekillere sahiptirler. Algler, yaptıkları fotosentezle atmosferdeki oksijenin büyük bir kısmını üretirler.

Alglerin kökeni çok eski devirlere kadar uzanmaktadır; 3.4-3.1 milyar yaşında fosilleşmiş alg kalıntıları bulunmaktadır. Alglerin ilk olarak nasıl oluştukları, evrimcileri açmazda bırakan konulardan biridir. Evrimciler, ilk bitki hücresinin zaman içinde evrimleşerek algleri oluşturduğunu öne sürerler. Bunun içinse algleri ilkel yapılı bitkiler olarak tanımlarlar. Ancak bu açıklamalarını geçersiz kılan iki önemli nokta bulunmaktadır: Bunlardan birincisi, evrim teorisinin ilk bitki hücresinin nasıl oluştuğunu dahi açıklayamamasıdır. İkincisi ise, alglerin ilkel yapıya değil, aksine günümüzde yaşayan örneklerinden farksız ve son derece kompleks bir yapıya sahip olmasıdır. Science News dergisinde yayınlanan bir makalede, ilk alglerin günümüz algleri ile benzerliği şöyle açıklanmaktadır:

3.4 milyar yıl öncesine ait mavi-yeşil alg ve bakteri fosillerinin her ikisi de Güney Afrika’daki kayalarda bulunmuştur. Daha da ilgi çekici olan, pleurocapsalean alg ile günümüzdeki pleurocapsalean algin hemen hemen birbirlerine denk olduklarının ortaya çıkmasıdır.6

Kambriyen devrine ait kırmızı alg fosilleri. Bu organizmalar günümüzdeki kırmızı alglerle aynıdır.

Alman bilim adamı profesör Hoimar Von Ditfurth ise sözde “ilkel” alglerin kompleks yapısı hakkında şu yorumu yapar:

Bugüne kadar bulunabilmiş en eski fosiller, çekirdeksiz algler türünden mineraller içindeki fosilleşmiş cisimlerdir ve bunların üç milyar yıldan daha uzun bir geçmişleri vardır. Ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, bunlar bile oldukça karmaşık ve ustaca organize edilmiş yaşam biçimlerini temsil etmektedirler.7

Alglerin hücre duvarlarını oluşturmak için kullandıkları yapılar incelendiğinde de, onların hiç de basit ve ilkel olmadıkları görülmektedir. Dokuların üretimi için kullanılan organik poliamin, karmaşık bir kimyasal maddedir ve birçok canlı tarafından kullanılmaktadır. Algler, hücre duvarlarını inşa ederken doğadaki en uzun organik poliamin zincirlerini kullanırlar.

Bu canlılar fotosentez yapan karmaşık klorofil pigmentlerinin yanı sıra, altın sarısı bir renk veren “ksantofil pigmenti”ne de sahiptirler. Balıklardaki D vitamininin en büyük kaynağı olan bu tek hücreli canlılar belirli bir amaç için yaratılmış kompleks yapılara sahiptirler.8

Sonuç olarak, evrimciler ilk bitki hücresinin kökenini açıklayamadıkları gibi, bu bitki hücresinin nasıl olup günümüz alglerinden farksız ve kompleks bir yapıya sahip ilk algleri oluşturduğunu da açıklayamazlar.
6 “Ancient Alga Fossil Most Complex Yet”, Science News, vol. 108, 20 September 1975, s.181
7 Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 1, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, Çev: Veysel Atayman, s.199
8 http://ş.botany.hawaii.edu/faculty/webb/BOT311/, http://daphne.palomar.edu/wayne/wayne.htm, http://ş.nmnh.si.edu/botany/projects/algae/Alg-Menu.htm; Brookhaven National Laboratory, Molecular Bases of Photoadaptation in Unicellular, Eucaryotic Algae, P.G.Falkowski ve J.LaRoche, Dep. Of Apllied Science; Science, Volume 286, Number 5442, Issue of 5 Nov 1999, ss. 1129-1132, Polycationic Peptides from Diatom Biosilica That Direct Silica Nanosphere Formation
http://harunyahya.org/tr/Evrim-Sozlugu/15081/Alglerin-kokeni