Darwinistler Moleküler Evrimin İmkansızlığını Düşünmezler

 

Darwinistler, mutasyonların canlıları geliştirdiğini, onlara yeni organlar ve özellikler kattığını iddia etmenin, depremlerin bir şehri modernleştirdiğini iddia etmek kadar akıl dışı olduğunu, genetik bilgiyi artıran yararlı mutasyonların hiç gerçekleşmediğini ve asla gerçekleşemeyeceğini düşünmezler.

Ne kadar çok sayıda olursa olsunlar, mutasyonlar herhangi bir evrim meydana getirmezler.3 Fransız Bilimler Akademisi eski başkanı, evrimci Pierre-Paul Grassé

Darwinistler gözyaşlarında bulunan 'lizozim' enziminin birçok bakteri türünü parçalayabilme ve mikropları öldürme özelliği sayesinde gözleri türlü hastalıklardan koruduklarını, lizozim maddesinin binaların temizliğinde kullanılan dezenfektan maddelerden bile daha etkili olduğunu ama buna rağmen bu maddenin insan gözüne zarar vermediğini, bunun Allah'ın tüm insanlar için yarattığı bir nimet olduğunu düşünmezler.

Louis Pasteur

Darwinistler canlılığın cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia ederken 19. yüzyılda Louis Pasteur'ün "Hayat ancak hayattan gelir" tezini ispatladığını, cansız maddelerin hayat oluşturabildikleri iddiasını bilimsel olarak çürüttüğünü düşünmezler.

Darwinistler insan vücudunda birkaç kesme şeker büyüklüğü kadar yer kaplayan hipotalamusun, insanın oluşumu için üreme bezlerinin gelişmesi gerektiğini hesaplayıp, buna bir zaman verip ve tam o dönemde o hormonu salgılaması gerektiğini; gözü, kulağı, dili hatta beyni bile olmayan bu et kütlesinin zamandan haberdar olarak aradan geçen seneleri hesaplamasının ve buna uygun ayarlamalar yapmasının kör tesadüflerle açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler insan vücudundaki fonksiyonların tam gerektiği hızda ve tam gerektiği sürede yerine getirilmesinin enzimlerin katkısıyla olduğunu, bu görevleri şuursuz atomlardan oluşan enzimlerin kendi başlarına öğrenemeyeceklerini düşünmezler.

Darwinistler, milyarlarca harften oluşan bir metin yazısının insan tarafından hiç hata yapmadan kopyalanmasının mümkün olamayacağını, oysaki enzimlerin DNA'yı kopyalarken milyonlarca harfi hatasız olarak bir araya getirmelerindeki akıl ve kusursuz organizasyonun Allah'ın varlığının açık delili olduğunu düşünmezler.

İnsan DNA'sı, bir bilgisayar programı gibidir, ancak bizim şu ana kadar üretebildiklerimizden çok çok daha gelişmiştir.4 Microsoft'un başkanı ve yöneticisi Bill Gates

Darwinistler, "bilim adamlarının yaptıkları deneyler, yaşamın kimyasal reaksiyonlarla kendi kendine başlayabileceğini göstermiştir" diye iddia ederler, ancak bunu gösteren tek bir deneyin bile olmadığını, üstelik bilimin, bunun teorik düzeyde bile mümkün olmadığını ispatladığını düşünmezler.

Darwinistler, yaşamın kökenini açıklayan önemli bir bulgu gibi gösterdikleri Miller deneyini yapan Stanley Miller'in kendi oluşturduğu, ilkel Dünya atmosferi ile ilgisi olmayan suni koşullarda bu deneyi gerçekleştirdiğini, ayrıca deneyinde sadece aminoasit sentezlendiğini ve herhangi bir şekilde aminoasit oluşmasının, kesinlikle canlılık oluşması anlamına gelmediğini düşünmezler.

Darwinistler, laboratuvarda gerçekleştirilen aminoasit sentezinin canlılık oluşması anlamına gelmediğini, dolayısıyla evrime delil oluşturmadığını duşünmezler.

Aminoasitler proteinlerin yapı taşları olabilirler ancak yapı taşlarıyla bir araya getirilmiş bir yapı arasında dünyalar kadar fark vardır. Nasıl ki birkaç tuğlanın keşfi az ötede bir evin bulunduğunu göstermez, aynı şekilde bir aminoasit yığını da yaşamın gerektirdiği, protein gibi büyük ve özelleşmiş moleküllerden uzun uzun yollar uzaktadır.5 Astronom ve evrimci Paul Davies

Darwinistler, tek bir canlı hücrenin oluşması için yüzlerce farklı proteinin, DNA kodlarının, bunları yorumlayan enzimlerin, seçici geçirgen bir hücre zarının, kısacası çok kompleks bir mekanizmalar bütününün oluşması gerektiğini, böyle bir sistemin tesadüfen oluştuğuna inanmanın tek kelimeyle imkansıza inanmak olduğunu düşünmezler.

Darwinistler DNA'nın, canlılardaki bütün detayları içeren bir bilgi olduğunu, bu dev molekülün, "nükleik asit" adı verilen dört farklı molekülün art arda dizilmeleriyle oluştuğunu, bu dört molekülün, dört harfli bir alfabe gibi, vücutta üretilecek tüm organik moleküllerin bilgisini sakladığını yani bu moleküllerin rastgele değil, belirli bir bilgiye göre dizildiğini, bu bilginin de kendi içinde cümlelere, paragraflara -genlere- ayrıldığını, her genin, vücuttaki farklı detayları -örneğin şeker yendiğinde bunu hücrelerin içine alacak olan insülin hormonunun formülünü veya gözdeki şeffaf kornea hücrelerinin yapısını- tarif ettiğini, DNA'da yer alan bu muazzam bilginin Darwinizm'in tesadüf iddialarını çürüttüğünü düşünmezler.

Çekirdekteki 46 kromozomun her biri, bir insan ile ilgili tüm bilgileri taşıyan genlere sahiptir. Darwinistler, insan vücudunda bulunan bütün organların, hücrelerde yer alan genlerin tarif ettiği bir plan çerçevesinde inşa edildiklerini, örneğin, vücutta derinin 2.559, beynin 29.930, gözün 1.794, tükürük bezinin 186, kalbin 6.216, göğsün 4.001, akciğerin 11.581 gen tarafından kontrol edildiğini düşünmezler.

İnsan vücudunda bulunan organlar, kromozomda yer alan genlerin tarif ettiği bir plan çerçevesinde inşa edilirler. Darwinistler, insan bedeninin, genlerinde kodlanmış bir plan ve akıl vesilesiyle kontrol edilmekte olduğunu düşünmezler.

1. Hücre
2. Kromozon

Darwinistler, doğada 200'ün üzerinde aminoasit bulunduğunu ancak canlıları oluşturan yararlı proteinlerin her zaman için bu aminoasitlerin sadece 20 tanesinden oluştuğunu, böyle bir seçimin tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

 

Darwinistler, proteinlerin canlılık için son derece önemli olan moleküler şekillerinin temel belirleyicisinin proteinleri oluşturan aminoasitlerin sıralaması olduğunu, tek bir aminoasit bir sonraki aminoasite uygun bir sıralamada birleşmezse proteinin tüm işlevini yitireceğini, proteinleri oluşturan aminoasitlerin nasıl her seferinde uygun dizilime ulaştıklarını düşünmezler.

Darwinistler, protein üretiminin yapılabilmesi için DNA'dan alınan bilginin doğru olarak kopyalanması ve bunun için de öncelikle DNA molekülünün merdiven gibi birbirine dolanmış kollarının ayrılmaları gerektiğini, bu ayırma işleminde görevli olan moleküllerin bunu biliyor olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, çamurlu bir suda kendiliğinden bir proteinin oluşmasının, bunun hemen arkasından diğer proteinlerin oluşmasının, daha sonra bunların bir araya gelerek, hücreyi oluşturup bir canlı organizma meydana getirmelerinin imkansız olduğunu düşünmezler.

Konu yaşamın kökenleri olduğunda birkaç somut gerçekle yetinmek zorunda olmamız utanç verici bir durum. Yeryüzünde yaşamın ilk kez ne zaman ve nerelerde ortaya çıktığı konusunda üstün körü bir bilgiye sahip olsak bile, söz konusu bu sürecin nasıl geliştiğine ve yaşamdan yoksun, bir öbek kimyasalın nasıl apansız bir araya gelerek ilk canlı hücreye dönüştükleri konusuna gelince kala kalıyoruz.6 Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi

Darwinistler, DNA'da herhangi bir basamaktaki, örneğin 1 milyar 719 milyon 348 bin 632'nci basamaktaki bir harfin yanlış kodlanması gibi bir hatanın bile, hücre için, dolayısıyla insan için korkunç sonuçlara yol açabileceğini, dolayısıyla bu kodlamanın tesadüflerle açıklanmasının imkansız olduğunu düşünmezler.

Tek bir protein bile tesadüfen oluşamaz. Darwinistler, henüz canlılığın yapı taşının evrimle nasıl ortaya çıkmış olabileceğini açıklayamamışlardır.

Darwinistler, ortamda bütün gerekli nükleotidlerin bulunduğunu, bunların aralarında bağlanması için gereken bütün kompleks moleküllerin ve bağlayıcı enzimlerin hepsinin hazır olduğunu farz etsek bile, bu nükleotidlerin istenen sırada dizilmesi ihtimalinin 41000'de bir, diğer bir ifadeyle, 10600'de bir (yani matematikte sıfır) ihtimal olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, değil milyonlarca basamaktan oluşan DNA molekülünün, DNA'yı oluşturan 200.000 genden tek bir tanesinin bile tesadüfen oluşabilme ihtimalinin imkânsız olduğunu ve bilimin bunu ispat ettiğini düşünmezler.

Darwinistler, hücrenin içinde; enerjiyi üreten santraller; yaşam için zorunlu olan enzim ve hormonları üreten fabrikalar; üretilecek bütün ürünlerle ilgili bilgilerin kayıtlı bulunduğu bir bilgi bankası; bir bölgeden diğerine hammaddeleri ve ürünleri nakleden kompleks taşıma sistemleri, boru hatları; dışarıdan gelen hammaddeleri işe yarayacak parçalara ayrıştıran gelişmiş laboratuvar ve rafineriler olmadan çalışamayacağını, dolayısıyla hücrenin tesadüflere yer vermeyecek mükemmellikte bir yaratılış harikası olduğunu düşünmezler.

Darwinistler canlılığın mutasyonlar sonucunda evrimleştiğini iddia ederken mutasyonların %99'unun canlılara zarar verdiğini düşünmezler.

Bir televizyonun devrelerinde meydana gelecek bir rastlantısal değişimin görüntüyü geliştirmeyeceği gibi, hayatı oluşturan ve yüksek seviyede entegre olmuş kimyasal işlemler sisteminde meydana gelecek bir değişimin de yaşamı zarara uğratacağı kesindir.7 Radyasyon ve mutasyon uzmanı James F. Crow

MIT'de (Massachusetts Institude of Technology), Elektrik Mühendisliği Fakültesi Profesörü Murray Eden, 'Neo-Darwinist Evrimin Bilimsel Teori Olarak Yetersizliği' başlıklı makalesinde, adaptasyon amaçlı bir değişimi meydana getirmek için altı mutasyon gerekiyorsa, bunun tesadüf eseri ancak bir milyar yılda bir gerçekleşeceğini, eğer iki düzine gen dahil olacaksa, bu durumda Dünya'nın yaşından daha uzun bir sürenin, daha doğrusu 10,000,000,000  (on milyar) yıla ihtiyaç olacağını göstermiştir.8 İngiliz bilim yazarı Gordon Rattray Taylor

Darwinistler canlılığın kör tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia ederken ortalama büyüklükteki bir protein molekülünün tesadüfen oluşma ihtimalinin 10300 de bir ihtimal olduğunu düşünmezler.

 

Darwinistler işlev gören bir proteinin tesadüfen oluşması için ise 10950 de bir ihtimal gerektiğini hiç düşünmezler.

Darwinistler bu ihtimalleri değerlendirirken, matematikte 1050'de 1'den küçük ihtimallerin pratikte "sıfır ihtimal" kabul edildiğini düşünmezler.

Darwinistler 19. yüzyıl teknolojisi ile su dolu bir balon olarak gördükleri ve tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri hücrenin bilim adamlarının benzetmesiyle, New York şehri kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunu düşünmezler.

Darwinistler milimetrenin 100'de biri büyüklüğündeki hücrelerimizin içindeki "mitokondri" denen enerji santralinin, bir petrol rafinerisinden ya da bir hidroelektrik santralinden daha kompleks olduğunu düşünmezler.

Darwinistler şuursuz tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia ettikleri, insan bedenindeki 100 trilyon hücrenin her birinde mevcut olan DNA moleküllerinden tek bir tanesinde bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak bilgi bulunduğunu düşünmezler.

Darwinistler, hücrelerin, göz, saç, kemik, deri, mide veya başka bir alanda özelleşmelerini DNA'yı oluşturan şuursuz atomların nasıl belirlediğini düşünmezler.

 
 

Darwinistler, tek bir bakterinin DNA'sının, her biri 100.000 kelimelik 20 romana denk bir bilgi içerdiğini düşünmezler.

Darwinistler, moleküllerin şuurlu bir varlık gibi kararlar aldıklarını, iş bölümü yaptıklarını, yaptıkları işlerde tasarruflu davrandıklarını düşünmezler.

Darwinistler, ünlü bir moleküler biyolog olan Profesör Michael Denton'un "Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde, üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız. Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek, olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüz yüze geliriz."9 sözünü düşünmezler.

Evrimde açıklanması en zor olan kademelerden biri de bu ilkel canlılardan, nasıl olup da organelli ve karmaşık hücrelerin meydana geldiğini bilimsel olarak açıklamaktır. Esasında bu iki form arasında gerçek bir geçiş formu da bulunamamıştır. Bir hücreliler ve çok hücreliler bu karmaşık yapıyı tümüyle taşırlar, herhangi bir şekilde daha basit yapılı organelleri olan ya da bunlardan birinin daha ilkel olduğu bir gruba veya canlıya rastlanmamıştır. Yani taşınan organeller her haliyle gelişmiştir. Basit ve ilkel formları yoktur.10 Prof. Dr. Ali Demirsoy

Darwinistler, karbondioksit, üre gibi zararlı maddelerin vücuttan atılması, kanda taşınan atık ve yararlı maddelerin birbirlerinden ayırt edilmesi ve bu maddelerin doğru yerlere ulaştırılması gibi hayati işlemleri, bilinçsiz kan hücrelerinin kendi başlarına gerçekleştiremeyeceklerini düşünmezler.

Darwinistler, tek bir hücrenin bölünmesiyle gören, duyan, hisseden bir insanın nasıl tesadüfen oluşabileceğini açıklayamamaktadırlar.

Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
Sonra bir alak oldu, derken (Allah,onu) yarattı ve
bir “düzen içinde biçim verdi.”
(Kıyamet Suresi, 37-38)

Darwinistler, kandaki taşıyıcı proteinlerden biri olan albümin molekülünün, yağları, zehirleri, ilaçları, besin maddelerini nasıl birbirinden ayırt edebildiğini düşünmezler.

Darwinistler, albümin gibi atomlardan oluşmuş şuursuz bir molekülün karaciğeri, safrayı, mideyi tanıyıp, taşıdığı maddeleri şaşırmadan, yanılmadan, hiç hata yapmadan her seferinde doğru yere ve ihtiyaç oranında bıraktığını düşünmezler.

Darwinistler, vücuda giren virüs, bakteri gibi yabancı maddelerin kanda bulunan antikor ve lökosit adı verilen savaşçılar tarafından zararsız hale getirildiğini düşünmezler.

Darwinistler genetik kopyalamanın yine bir hayvandan alınan hücreyle yapıldığını, yoktan birşeyin var edilmediğini, hatta bunun yaratılışa bir delil olduğunu düşünmezler.

Darwinistler her şeyin maddeden ibaret olduğunu söylerken DNA sarmalının içerdiği "bilgi"nin madde olmadığını düşünmezler.

Darwinistler, sadece basit bir bakteride bulunan 2000 çeşit proteinin rastlantısal olarak meydana gelme ihtimalinin, 1040.000 'de 1 yani imkansız olduğunu düşünmezler.11

Darwinistler, tek bir yumurta hücresinin bölünerek, birbirlerinden farklılaşmış sayısız hücreyi meydana getirdiğini, bu hücreler arasında mükemmel bir iletişim ve işbirliğinin var olduğunu ve bunun bilim adamlarının akıl erdiremediği olaylardan biri olduğunu düşünmezler.

Darwinistler Sitokrom-C isimli proteinin, belli bir aminoasit dizilimine sahip olduğunu ve bunun tesadüfen oluşma ihtimalinin, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığından daha az olduğunu düşünmezler.12

Darwinistler, her şeyin tesadüfen oluştuğunu öne sürerken hücre içinde bulunan DNA'daki bilginin bile hala insanlar tarafından tam olarak çözülemediğini düşünmezler.

Darwinistler hücrenin bilgi bankası DNA'nın, canlılarda adeta mimar, mühendis, koku eksperi, botanikçi, laborant, iç mimar, desinatör, ressam, doktor ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz bir çok usta sanatçı ve bilim adamının görevini üstlenen bir planlama merkezi olarak görev aldığını düşünmezler.

Evrimde bir "ilerleme" olmuş mudur? Günümüzdeki bitkiler ve hayvanlar, kendilerinden önce gelenlerden daha mı gelişmiştir, ya da en azından daha mı  komplekstir? Elbette hayır. Tabi ki bakterilerin, devekuşu ya da filden daha az hareketli parçadan oluştuğu için daha basit bir canlı olduğu doğrudur, fakat DNA'sı filinki kadar zengindir ve bulunduğu koşullar içinde bir omurgalı kadar başarıyla işlev yapar. Hatta bazı bakterilerin 3 milyar yıl öncesine kadar izlenebilecek kesintisiz bir nesil olmaları nedeniyle, diğer birçok canlıdan daha iyi bir iş başardıkları söylenebilir. Çünkü birçok canlı formu ya öldüler, ya da yok oldular, veya bununla karşılaşacaklar.13 Evrimci Deniz biyoloğu Richard Ellis

1. Sitokrom C

Darwinistler, proteinlerin, tüm canlılığın bilgisini taşıyan DNA molekülünün kopyalanması ve bilgi üretmesi, hücre bölünmesini sağlaması gibi hayati işlemleri nasıl bilmekte olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri şuura ve akla sahip olmayan proteinlerin, ekipler halinde çalışarak hücrenin tüm kimyasal parçalarını inşa ettiklerini, aynı zamanda gerektiğinde parçaladıklarını ve bu küçük parçaları kullanarak hücrenin kullanacağı basit bileşiklere ayırdıklarını düşünmezler.

Darwinistler, görme işleminde yer alan sayısız proteinin tümünün görevini yapabilmesi için en uygun moleküler yapıya sahip olmaları gerektiğini ve bunun asla tesadüfen gerçekleşemeyeceğini düşünmezler.

Darwinistler, retinanın koni hücrelerindeki moleküllerin bir araya gelerek renkli görmeyi sağlayan proteinleri nasıl oluşturabildiklerini, bu proteinlerin nasıl olup da milyonlarca yıldır yaşayan insanlarda aynı yapıya sahip olduğunu ve eksiksiz şekilde görevlerini yerine getirdiklerini düşünmezler.

Darwinistler, moleküllerin, iddia ettikleri şekilde tesadüfen bir araya gelerek, gözü ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden koruyan melanin proteinini nasıl oluşturabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, proteinlerin, doğada bulunan 200'den fazla aminoasit arasından yalnızca 20 tanesinden oluşmakta olduğunu ve böyle bilinçli bir ayrıma hiçbir şekilde açıklama getirememiş olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, canlı yapılarda nasıl tek bir tane bile sağ elli aminoasit bulunmadığını, böyle bilinçli bir ayrımın nasıl meydana gelebildiğini düşünmezler.

Moleküler evrim, evrimsel akrabalıkların ortaya çıkarılması için neredeyse paleontolojiden daha üstün bir metot olarak kabul edilmeye başlandı. Bir moleküler evrimci olarak bundan gurur duymam gerekirdi. Ama aksine, türlerin düzenli bir gelişme kaydettiğini göstermesi gereken moleküler benzerliklerin pek çok istisnası olması oldukça can sıkıcı görünüyor. Bu istisnalar o kadar çok ki, gerçekte, istisnaların ve tuhaflıkların daha önemli bir mesaj taşıdıklarını düşünüyorum.14 South Carolina Üniversitesinden Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Profesörü Christian Schwabe

Aminoasitler doğada sağ-elli ve sol-elli olmak üzere iki türde bulunurlar. Proteinleri oluşturan aminoasitler ise mutlaka sol-elli olmalıdır. Darwinistler, böylesine özel bir seçilimin, şuursuz süreçlerle gerçekleşemeyeceğini düşünmezler.

L. Sol-elli aminoasit
R. Sağ-elli aminoasit

Darwinistler, proteinlerin oluşabilmesi için, doğadaki 200'den fazla aminoasit çeşidi arasından 20 tanesinin doğru olarak seçilmesi, her birinin sol-elli olması ve doğru dizilimde bulunmaları gibi birkaç aşamalı bilinçli seçilimin nasıl meydana geldiğini düşünmezler.

Darwinistler, proteinlerin sadece sol-elli aminoasitlerden oluşması ihtimalinin 10210'da 1 olduğunu, böylesine büyük bir sayının "sıfır" ihtimale denk geldiğini ve dolayısıyla tesadüfen gerçekleşmesinin imkansız olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, görme ya da işitme kabiliyetleri olmayan, şuursuz atomların bir araya gelmesiyle oluşan aminoasitlerin, nasıl canlılar için son derece gerekli olan, mükemmel yapılara sahip proteinleri oluşturabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri aminoasitlerin, nasıl her protein için farklı bir dizilimde sıralanmayı bildiğini ve bu dizilimleri nasıl hatasız biçimde oluşturduğunu düşünmezler.

Darwinistler, son derece küçük olan protein molekülünün içindeki atomların, nasıl bir plana uygun olarak dizilmekte ve sonra nasıl yine bu düzene uygun olarak bükülüp kıvrılmakta olduklarını, bu özel yapının her protein için ayrı ayrı belirlenmiş olduğunu düşünmezler.

Darwinistler kör tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia ettikleri sinir hücresinin, neden kokuyu elektrik sinyaline dönüştürme ihtiyacı duyduğunu düşünmezler.

Darwinistler, vücutta demir oranı yükseldiğinde vücudun demir üretimini durdurmaya nasıl karar verdiğini, nasıl bilinçli davranabildiğini ve bu bilinci evrim teorisinin hiçbir şekilde açıklayamadığını düşünmezler.

Şekilde yan zinciri ile birlikte gösterilen bir aminoasit zinciri görülmektir. Bu zincirde yer alan aminoasitlerden herhangi birinin yerinin değişmesi veya yerinden çıkartılması, bu protein molekülünü işe yaramaz hale getirir. Dolayısıyla buradaki dizilim kesinlikle rastgele değil, bir plan sonucu oluşur.

Başlangıçta ilkel çorbada meydana gelen ilk hücreden Homo sapiens'in muhteşem inceliklerine doğru ilerleyen hayatın evrimi –herkesin bildiği gibi – daha fazla kompleksliğe doğru ilerleyen uzun bir yolculuktur. Fakat bu herkesin bildiği konuda bir sorun vardır ki… bu da, doğru olduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunmamasıdır.15 Discover dergisinin kıdemli editörlerinden Lori Oliwenstein

Darwinistler, çamurlu bir suyun içinde tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri proteinin nasıl meydana geldiğini, ikincisinin de oluşarak nasıl onunla birleştiğini, üçüncünün de bunlara nasıl eklendiğini ve bu imkansız sistemin bu şekilde nasıl devam ettiğini ve en sonunda tüm bunların bir araya gelerek tesadüfen bir hücre haline gelip canlanmasının mümkün olmadığını düşünmezler.

1. Çamur
2. Zaman
3. Tesadüf
4. Doğa olayları
5. Güya

Darwinizm'in sözde formülüne göre, çamur + zaman + tesadüf + rastgele doğa olayları; canlıları, bilim adamlarını, teknolojiyi ve medeniyeti oluşturmuştur. Darwinizm'in mantığ işte bu derece ilkel ve yüzeyseldir. Darwinistler, bu yüzeysel mantığı ayakta tutmak istediklerinden, karışıklıkları sistemler ve mucizeler üzerinde düşünmek istemezler.

Darwinistler, tamamen bilinçsiz süreçlerle oluştuğunu iddia ettikleri hücrenin içinde nasıl çekirdek oluştuğunu, oluşsa bile bunun nasıl canlandığını açıklayamadıklarını düşünmezler.

Darwinistler, anne karnında, bilinçsiz embriyo hücrelerinin dağınık bir haldeyken nasıl bir araya gelmeye karar vererek, yan yana sımsıkı bir duvar gibi birleştiklerini ve hiçbir şekilde kanın sızmadığı çok sağlam bir boru sistemi olan damarları oluşturduklarını düşünmezler.

DNA'nın kopyalanması için sayısız enzimin hazır bulunması, enzimlerin üretimi için de DNA'nın var olması gerekir. Bu durumun evrimle açıklanması mümkün değildir.

1. Topoizomeraz enzimi
2. Orjinal DNA sarmalı
3. Helikaz enzimi
4. Polimeraz enzimi
5. Ligaz enzimi

Darwinistler, nefes borusunun üzerinde yer alan, küçük bir dokudan oluşan kapakçığın yutkunurken otomatik olarak nefes borusunu kapattığını, bu sayede yemek yerken nefes borusuna su veya yiyecek kaçmasının engellenmiş olduğunu ve yutkunma işleminden sonra kapakçığın nefes borusundan hava geçmesini sağlamak için tekrar açıldığını, böyle bir mekanizmanın tesadüfen oluşmasının imkansız olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, basit bir salgı zannedilen tükürük salgısının gerçekte çok hassas oranlara sahip çeşitli kimyasal maddeler içerdiğini, tat veren moleküllerin tükürük içinde çözülerek dilin üzerindeki tad algılayıcı sinir uçlarıyla birleştiğini, ancak bu şekilde yediğimiz yiyeceklerin tadını alabildiğimizi ve moleküler düzeyde son derece hassas olan bu olağanüstü sistemin kesin olarak tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, vücudumuzda bulunan yaklaşık iki yüz çeşit hücrenin içindeki tüm proteinlerin yapısında ve şeklinde hiçbir hatanın olmadığını ve her bir proteinin kendi yapacağı görevi eksiksiz şekilde bildiğini, bunun hiçbir şekilde tesadüfen olamayacağını düşünmezler.

"Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir… Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de değildir… Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı… organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi."16 Moleküler Biyolog Michael Denton

Darwinistler, vücutta herhangi bir protein ihtiyacı olduğunda yine protein olan bazı habercilerin, adeta bilinçli bir şekilde nereye başvurmaları gerektiğini bildiklerini, tüm vücutta ilgili yeri bulabildiklerini, ihtiyaç mesajını doğru yere doğru şekilde iletebildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri insan vücudu içinde, birbirlerini hiçbir şekilde görmeyen, birbirlerinin nerede olduklarını bilmeyen hücrelerin, birbirleriyle, olağanüstü yapıdaki hormonlar yoluyla nasıl iletişim kurabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, RNA polimeraz enziminin, hücre içindeki işlerin aksamaması, ihtiyacın doğru karşılanması, kısacası hücre yaşamının devam edebilmesi için doğru proteinin üretilmesini sağlamak amacıyla DNA'dan doğru bilgiyi seçerek alabilme bilincine sahip olduğunu, şuursuz, rastgele olayların ise bilinç meydana getirmesinin elbette imkansız olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, söz konusu RNA polimeraz enziminin seçimini, DNA gibi olağanüstü bir molekülün sahip olduğu 3 milyar harf arasından yaptığını ve uygun protein için yaptığı bu harf seçiminde hiçbir zaman hataya düşmediğini düşünmezler.

Darwinistler, protein üretiminin yapılabilmesi için DNA molekülünün merdiven şeklindeki kollarının açılması gerektiğini, RNA polimeraz enziminin gerçekleştirdiği bir ayrılma sırasında özel bir enzimin de açılmış olan sarmalın iki ucunu tutarak sürtünmeye engel olduğunu, başka özel enzimlerin sarmalların birbirlerine dolaşmasını engellediğini ve daha pek çok enzimin devreye girdiği bu kopyalama işleminin her safhasında bilinç hakim olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, DNA'nın kopyalanması için enzimlere ihtiyaç olduğunu, enzimlerin yaşam bulması için de DNA'ya ihtiyaç olduğunu, dolayısıyla bu ikisinin aynı anda aynı yerde bulunması gerektiğini, Darwinizm'in tesadüflerle aşamalı evrim iddiasına göre ise bunun mümkün olamayacağını düşünmezler.

Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları son derece ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır.17 Evrimci mikrobiyolog Dr. Leslie Orgel

Darwinistler, insan vücudunda ilgili enzimin, ilgili yerde bulunması gerektiğini nereden bildiğini düşünmezler.

Darwinistler, yeni üretilmiş birçok proteinin, hücre içinde birçok moleküler makine ile hareket ettiklerini, bu makinelerin bazılarının proteini tuttuğunu ve ulaşması gereken yere kadar götürdüğünü ve ulaşması gereken yeri asla karıştırmadığını düşünmezler.

"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi.
(Şuara Suresi, 28)

Darwinistler, insülin proteininin vücuttaki şeker fazlasını depolama emrini verdiğini ve böylelikle gerektiği anda kanda ve depoda şeker bulunduğunu, aksi takdirde hücrenin şeker ihtiyacı karşılanamadığında ölümün kaçınılmaz olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, adrenalin hormonunun, ancak olması gereken yapıya sahip olduğunda kas, kalp ve kan hücreleri tarafından tanınabileceğini, bu hücrelerdeki faaliyetleri uyarabileceğini ve böylelikle de vücudun fiziki baskılara karşı korunabileceğini düşünmezler.

Darwinistler, hücre içinde, 80'in üzerinde ribozom, 20'nin üzerinde aminoasit habercisi olan moleküller, bir düzinenin üzerinde yardımcı enzim, 100'ün üzerinde son işlemleri gerçekleştiren enzimler, 40'ın üzerinde RNA molekülü olmak üzere yaklaşık 300 makromolekülün protein sentezinde bir koordinasyon içinde çalıştıklarını düşünmezler.


2. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 188. (Sözler, s. 308, Nur’un İlk Kapısı, s. 96

3. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s. 88

4. Bill Gates, Chairman and Chief Executive Officer, Microsoft Corporation, “The Road Ahead,” [1995], Penguin: London, Revised, 1996, s. 228

5. Davies P.C.W., "The Fifth Miracle: The Search for the Origin of Life," Penguin: Ringwood , Australya , 1998, s.57-58

6. “Marslıların Soyundan mı Geldik?”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 13 Eylül 2003 tarihli kapak yazısı

7. James Crow, “Genetic Effects of Radiation,” Bulletin of Atomic Sciences, 14 (1958), 19-20

8. Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery, Published in Abacus by Sphere Books Ltd., 1984, Londra, s. 4

9. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, s. 242

10. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara, Meteksan Yayınları, s.79

11. Robert Shapiro, Origins: A Sceptics Guide to the Creation of Life on Earth, New York, Summit Books, 1986. s.127

12. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara: Meteksan Yayınları, 1984, s. 61

13. Richard Ellis, Aquagenesis, “The Origin and Evolution of Life in the Sea”, Penguin Books, 2001, s. 7

14. Christian Schwabe, “On the Validity of Molecular Evolution”, Trends in Biochemical Sciences, c. 11, Temmuz 1986

15. Stephen Jay Gould, Life’s Grandeur, Vintage, Londra, 1996, s. 212

16. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, ss. 290-91

17. Leslie E. Orgel, “The Origin of Life on Earth”, Scientific American, cilt 271, Ekim 1994, s. 78