Darwinizm’in Dünyayı Aldatmasının Psikolojik Nedenleri – 2

Sahte Deliller Öne Sürmeleri, Okuyucunun Güvenini İstismar Etmeleri

Londra Ulusal Galerisi’nin resimli, tam bir kataloğunu alın. Bunu küçük parçalara bölüp, sonra Trafalgar Meydanı’ndaki galerinin merdivenlerinden rüzgara bırakın. Birkaç hafta bekleyin ve sonra meydanı dolanıp hayatta kalan kağıt parçalarını toplayın. Sonra da bulduğunuz parçalardan resim sanatı tarihinin rekonstrüksiyonunu yapmaya çalışın. Eğer akımlar, stiller, tarzlar, ressam isimleri ve diğer tüm bilgilerden oluşan tutarlı bir hikaye üretmeyi başarabilirseniz, o zaman büyük olasılıkla siz bir paleontologsunuz.64 Nature dergisinin editörü evrimci Henry Gee

(Solda üstte) Piltdown adamı, insan kafatasına orangutan çenesinin eklendiği büyük bir sahtekarlık örneğidir. (Yanda) Nebraska adamı ise, sonradan bir domuza ait olduğu anlaşılan tek bir azı dişinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir rekonstrüksiyondur. Bu evrim sahtekarlıkları, evrim yalanının gözler önüne serilmesi bakımından son derece önemli delillerdir.

Evrim teorisi, bilimsel olarak herhangi bir dayanak bulamadığından, herhangi bir delille desteklenmediğinden, Darwinistler çözümü sahte deliller kullanmakta bulmuştur. Darwinizm tarihinde, geçersizliği kesin olarak anlaşılmış oldukça fazla sayıda sahte delil vardır. Bunlardan en ünlüleri, insan kafatasına orangutan çene kemiğinin eklenmesiyle oluşturulan ve yıllarca insanlara bir ara geçiş örneği olarak sunulan Piltdown adamı sahtekarlığı, tek bir domuz dişinden yola çıkılarak çizilen Nebraska adamının kafatası ve rekonstrüksiyon çizimleri, kafese konup ara geçiş formu olarak sergilenen Ota Benga isimli Afrikalı yerli, iskeletine tüy eklenmiş dinozor fosilleridir. Tarihin en önemli bilim sahtekarlıklarına imza atan evrimciler, bu sahte delilleri ve hayal ürünü hikayeleri, insanları, evrim masalına inandırabilmek için kullanırlar. Sahte deliller üretmekten çekinmemeleri, büyük bir yalanı tartışmasız bir gerçek gibi sunmaları, Darwinizm’in nasıl bir zihniyete sahip olduğunu göstermesi açısından da önemlidir. Bu sahtekarlıkların ortaya koyduğu bir diğer gerçek ise, evrimcilerin, teorinin ilk ortaya atıldığı günden beri aslında büyük bir çaresizlik içinde olduklarıdır. Bu çaresizlik, onları yalanlara ve sahtekarlıklara sürüklemiştir.

Sahte deliller üretmekte ve bunları kamuoyuna sunmakta sakınca görmeyen Darwinistler, halkın bilime olan güvenini istismar etmeyi de olağan karşılarlar. Yayınladıkları yazılarda, makalelerde, kitaplarda, düzenledikleri sergilerde sürekli halkın güvenini suistimal ederler. Kamuoyunda yaygın olan bilime ve bilim adamının tarafsız ve ön yargısız olacağına dair kanaati, evrim aldatmacasını devam ettirebilmek için kullanırlar. Bunu yaparken de, toplumun büyük bir kesiminin bilim adına öne sürülen konuları inceleme, araştırma ve sorgulama imkanının olmamasından faydalanırlar. Evrimi destekleyen bir tane bile fosil olmadığını, 21. yüzyıl teknolojisine sahip laboratuvar koşullarında dahi hücrenin oluşturulamadığını, canlılığın cansızlıktan meydana gelemeyeceğini, kendileri düşünmedikleri gibi insanların da düşünmesini istemezler. İnsanların bu gerçekleri düşünmesini engellemek için de sürekli varsayımlara dayalı hikayeler ortaya atar, bu kurgularını sahte delillerle süsler ve hiç olmayan birşeyi varmış gibi telkin ederler.

Bir başka yöntem ise, evrimci yayınlarda doğru ve gerçek bilgilerin evrimci yalanlarla birlikte sunulmasıdır. Okuyucular, biyolojik ve tıbbi konulardaki mantıklı ve geçerli açıklamaları okurken, bir anda kendilerini bu yapının tesadüflerle nasıl oluştuğuna dair uydurma bir bilgiyi de okurken bulurlar. Örneğin, genetik hakkında bir bilgi verilirken, aktarılan teknik bilgiler mantıklı ve doğru olmasına karşın, tüm bunların evrimle oluştuğu açıklaması doğru değildir. Verilen teknik bilgilerle ilgili kanıtlar ve gözlemler varken, bu sistemin ve yapının evrimle oluştuğuna dair hiçbir delil yoktur. Ancak okuyucu, bu iki bilgiyi birlikte, iç içe okuyarak bir kanaat edinmiş olur. Evrimin, genetik bilimi kadar kanıtlanmış ve doğru bir teori olduğunu zanneder. Oysa gerçekler bu şekilde değildir. Aslında evrimi yalanlayan bilgiler ve bulgular, Darwinistler tarafından evrimi destekler gibi gösterilmektedir. Bu, psikolojik bir kandırmacadır.

21. yüzyıl, Darwinistlerin bu psikolojik mücadeleyi kaybettikleri, tüm kandırmacaların son bulacağı bir dönem olacaktır. Darwinizm’in bilim üzerindeki oyunları etkisini yitirmeye başlamıştır. Özellikle son 20-30 yıldır tüm dünyada büyük bir değişim yaşanmaktadır ve bu değişim bilim dünyasında da etkisini göstermektedir.

Başta Amerika’da olmak üzere birçok ülkede bilim adamları, Yaratılış’ın bilimin gösterdiği tek gerçek olduğunu kabul etmeye başlamışlardır. Darwinist büyü bozulmakta ve materyalizm, bugüne kadar en çok kullandığı silah olan bilim tarafından yok edilmektedir. Stephen Barr’ın da söylediği gibi, bilimin insanlara gösterdiği sonuç, Allah’ın varlığıdır ve bu gerçek gün geçtikçe çok sayıda insan tarafından fark edilmektedir:

Bilim bizi bir maceraya çıkardı. Silahlarla değil, ancak teleskoplarla, parçacık hızlandırıcılarla, matematiğin sembol ve işaretleriyle bizi hiç bilmediğimiz kıyılara, yabancı ve fantastik yerlere ulaştırdı. Ancak ufuğa baktığımızda, yolculuğumuzun sonunda, aslında en başından beri bildiğimiz ve tanıdığımız bir yere ulaştığımızı görüyoruz. Doğruyu arayışımız bizi her zaman, en sonunda Allah’a ulaştırmaktadır.65 Parçacık fizikçi Stephen M. Barr

“Yeni fosil bulguları, önceden var olan hikayeye uydurulur. Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara ‘kayıp halkalar’ deriz. Aslında gerçek farklıdır; bunlar insan ön yargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından oluşturulan, tamamen insan icadı olan şeylerdir.”66 Nature dergisinin editörü evrimci Henry Gee

… Şu anda bize üstünlük sağlayan konumumuzdan bakarak, fosilleri kendimizde gördüklerimizin yavaş yavaş kazanıldığını yansıtan bir şekilde ayarlarız. Doğruyu aramayız, kendi ön yargılarımıza uyması için, onu gerçeğin ardından yaratırız.67 Nature dergisinin editörü evrimci Henry Gee

Bu kitapta birçok hayvan bulunmasına rağmen canlıları tümüyle gösteren fotoğraflar bulunmuyor; büyük ölçüde eksik haldeki iskeletlerin çizimleri var ve fosiller dışında herhangi bir örnek yok. Dolayısıyla ben de dinozorları çizenler gibi yaptım; daha doğrusu iskeletten yola çıkarak hayvanın dış görünüşünün rekonstrüksiyonunu hazırlayarak derisini, pullarını, tüylerini ve renklerini canlandırdım. William Reed, 2000 yılında yazdığı, ‘Dinozorlar gerçekte neye benziyorlardı… bunu hiç öğrenebilecek miyiz?’ başlıklı makalesinde, ‘Dinozor iskeletleri çok nadir olarak bozulmamış halde bulunur, bu nedenle dağınık haldeki kemiklerin nasıl birleştiğini ortaya çıkarmak her zaman kolay değildir. Sonra bu kemiklerin üzerine doku ve deri kitlelerini yerleştirmek ise belirsizliklerle dolu can sıkıcı bir süreçtir.68 Evrimci deniz biyoloğu Richard Ellis

Darwinizm ve Materyalizmin Mantık Örgülerinin Yüzeysel Olması

İnsan ruh sahibi bir varlıktır. Allah’ın ruhunu taşıdığından, sevgiyi, şefkati, merhameti, dostluğu, fedakarlığı bilir. İnsan, sorumsuz yaratılmamıştır ve dünyada imtihan olmaktadır. Yapıp ettiklerinin tümünden sorguya çekilecektir. Fakat Darwinistler, insanı yarı hayvan bir varlık olarak gördüklerinden, bu gerçeği kabul etmek istemezler.

Materyalizm, maddenin mutlak varlığı kavramı üzerine kuruludur. Bu yanılgıya göre, yalnızca madde vardır ve maddenin üzerinde hiçbir bilinçli müdahale söz konusu değildir. Sözde her şey başıboş ve kontrolsüz gelişmektedir. Buna insanın kendi yaşamı ve seçimleri de dahildir. Hiçbir bilimsel dayanağı ve geçerliliği olmayan bu dünya görüşü, insanın her şeyin sözde rastgele geliştiği bir dünya içinde yaşadığı ve dolayısıyla hiçbir sorumluluk taşımadığı iddiasındadır. Bu mantık dışı iddiayı kendince pekiştirmek için seçilen temel yöntem ise, detayları düşünmemek ve her olayı yüzeysel değerlendirmektir. Darwinist ve materyalist bakış açısı için, “Neden ve nasıl?” sorularının cevabı yoktur. Çok kısa ve sade bir mantık yürütmeyle varılabilecek akılcı sonuçlar dahi göz ardı edilir. Sadece sürekli telkin edilen sloganlar vardır. Bu sloganlar, dayanak noktaları, açıklamaları, içerdikleri gerçek anlamlar sorgulanmadan ve düşünülmeden koşulsuz kabul edilir.

Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.(Haşr Suresi, 1)

Materyalizmin ve elbette Darwinizm’in, en bilinen ve en gündemde tutulan sloganlarından biri ise, “Yaşamın bir mücadele alanından ibaret olduğu” yalanıdır. Buna göre, dünyada var olan tek şey yaşam mücadelesidir ve her insan bu hayali mücadeleye uyum sağlayabilmek ve güçlü olarak ayakta kalabilmek amacıyla elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Kendisi de sözde bir tür hayvan olan insan, vefa, sadakat, güven, vicdan, dostluk, fedakarlık, saygı gibi ahlaki değerlere sahip olmak zorunda değildir. Tam tersine mümkün olduğunca acımasız, sevgisiz ve bencil olmalıdır. Güçlenebilmek için zayıf olanı ezmeli, eğer gerekiyorsa kendisi hayatta kalabilmek için diğerlerini yok etmelidir. Üstelik eğer insan, herşeyin kör tesadüflerin eseri olduğu bir ortamda yaşıyorsa (ki bu asla doğru değildir), ölümü, ölümden sonrasını, ahireti düşünmek zorunda da değildir. “Mutlak madde” yalanına sığınıp, ahiret ve hesap günü aklına geldiğinde dahi, akılcı ve mantıklı olarak düşünmekten kaçınacak, kendisini sorumluluktan kurtardığını zannedecektir.

Oysa, eski Yunan’dan bugüne kadar gelen ve 19. yüzyılın köhne bilim ortamında ortaya atılan Darwinizm’le destek bulan materyalizm, tüm iddialarının geçersizliği ispatlanmış bir ideolojidir. Astronomi, fizik, kimya, nükleer fizik, parçaçık fiziği, biyoloji gibi birçok bilim dalı maddenin ezeli ve ebedi olmadığını, evrenin yoktan var edildiğini, evrendeki hassas dengelerin kör tesadüfler sonucu ortaya çıkamayacağını, hiçbir şeyin başıboş gelişmediğini, fiziğin ötesinde metafizik gerçeklikler olduğunu ispatlamıştır. Ancak materyalistler ve Darwinistler bu bilimsel gerçekler üzerine düşünmek, ön yargısız olarak durumu değerlendirmek yerine, yüzeysel bir yaklaşımla, aynı içi boş kavramları tekrar etmeye devam ederler. Örneğin, genetik ve paleontolojinin tam tersini ispatlamasına rağmen, insanın sözde maymun atalarıyla ilgili hikayeler anlatıp dururlar. Yarı maymun yarı insan resimleri çizer, bu hayali varlıkların günlerini nasıl geçirdiklerine dair hikayeler anlatır, ama bir kere bile bu hikayenin bilimsel bulgularla çelişip çelişmediği üzerinde düşünmezler. Amaç, insanın sözde sorumsuz bir hayvan olduğu yalanını devam ettirebilmektir.

Oysa insan sorumsuz yaratılmamıştır. Bu dünyada imtihan olmaktadır ve yapıp ettiklerinin tümünden sorguya çekilecektir. O,Allah’ın yarattığı bir kuldur ve Allah’a karşı sorumludur. Başıboş değildir, çevresindeki olaylar rastgele gerçekleşmemektedir. Gördüğü ve duyduğu her şey, kendi imtihanının bir parçasıdır. Ölümünden sonra, ahiret gerçeği ile buluşacak ve hatalarını telafi edebilmek için şu anki imtihan ortamına bir daha asla dönemeyecektir. İmtihanı boyunca yaptıkları karşısına getirilecek, hakkında adaletle hükmedilecek ve sonsuz cennet ya da sonsuz cehennem hayatını yaşamaya başlayacaktır. İnsan, Allah’a hesap verecek olan bir varlıktır. Diğer canlılardan farklı olarak, ruh sahibi olarak yaratılmıştır. Allah, bu gerçeği ayetlerde şu şekilde haber verir:

Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale’den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)

Darwinizm, eğer doğru anlaşılırsa, tüm ahlaki, metafizik ve dini inançları yok eden bir ‘evrensel asit’tir.69 Evrimci profesör Daniel Dennett

Netice: Madem dünyada hayat var; elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını sû’-i istimal etmeyenler dâr-ı bekada (ahirette) ve Cennet-i Bâkiyede (sonsuz cennette) hayat-ı bâkiyeye (sonsuz hayata) mazhar olacaklardır, âmennâ…70 Bediüzzaman Said Nursi

Evrimin Temel Açmazlarını Gözardı Etme Yöntemi

Yukarıda bir örneği görülen Neandertal rekonstrüksiyonları, hiçbir gerçekliği olmayan, hiçbir bilimsel delile dayanmayan, tamamen Darwinist bilim adamlarının hayal gücü ile üretilmiş büyük bir aldatmacadır. Darwinistler, bu rekonstrüksiyonları en önemli propaganda malzemesi olarak kullanırlar.

Evrim teorisi savunucularının kullandıkları en önemli yöntemlerden biri, canlıların yaşam şekilleri gibi detaylar üzerinde demagoji yapmak, fakat evrimin asıl açıklaması gereken temel konuları gözardı etmektir. Örneğin evrimciler, “Neandertal adamı konuşabiliyor muydu?” gibi başlıklar atarak bu konu üzerinde kendi senaryolarını oluşturur, sayfalarca veya konferanslar boyunca bu senaryoları detaylandırarak anlatabilirler. Amaçları, okuyucunun dikkatini dağıtmak ve Neandertal adamının insanın sözde ilkel atası olduğunun çoktan ispatlandığı, geriye sadece konuşup konuşmadığı gibi bir detayın kaldığı izlenimi oluşturmaya çalışmaktır. (Neandertaller, günümüz insanlarından farksız soyu tükenmiş bir insan ırkı olduğundan, kuşkusuz insan gibi konuşmaktadırlar.) Ancak evrimciler, örneğin “ilk canlı hücrenin” nasıl meydana geldiği konusunda suskundurlar. Evrimci kaynakların hiçbir yerinde ilk DNA’nın veya göz gibi kompleks yapıların nasıl meydana geldiği konusuna değinilmemiştir. Zaten bu konulardan bahsetmeleri de mümkün değildir, çünkü evrim teorisinin bu tip kompleks yapıların oluşumuna dair bir açıklaması veya üretebileceği bir senaryo yoktur. Kompleks yapılar, gözlemlenebilir ve üzerlerinde deneyler yapılabilir niteliktedir. Dolayısıyla, evrim teorisyenlerinin konuyla ilgili ortaya atacakları her asılsız senaryo, laboratuvarlarda kolaylıkla yalanlanmaktadır. Bu gerçeğin farkında olan evrimcilere göre kullanabilecekleri en etkin psikolojik yöntem, bunların tümünün açıklandığı izlenimi vermeye çalışmak ve demogojiye açık, detay konular üzerinde yoğunlaşmaktır.

Oysa Darwinistlerin, temel konuları açıklamaktan kaçınmaları ancak konu hakkında yeterli bilgisi olmayan insanlar üzerinde etkili olabilecek bir yöntemdir. Günümüzde ise, özellikle evrim teorisinin geçersizliği konusunda toplumlar ciddi şekilde bilinçlenmiş, evrimin henüz daha “ilk hücre” konusundaki çaresizliğini tüm açıklığıyla görmüşlerdir. Dolayısıyla, söz konusu demagojiler, artık geçerliliğini yitirmiştir. İnsanlar artık, her şeye açıklama getirdiği iddiasında olan evrim teorisinin delillerini beklemekte, fakat bunlar ortaya çıkmadıkça, dünya çapında gerçekleştirilen bu büyük aldatmacanın gerçek yüzünü görmektedirler. Kudret sahibi Yüce Allah, elbette tüm tuzakları ortadan kaldıracaktır. Allah, bu gerçeği ayetinde haber vermiştir:

… Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)

Fosil kayıtları, canlılara ait temel vücut biçimleri hakkında neler gösteriyor? Aşağıdaki alıntılar, bir evrimci paleontolog ordusu tarafından, son 150 yıldır yapılan geniş çaplı araştırmalar sırasında bulunan fosillerle ilgili görüşleri yansıtıyor. Evrimci bilim adamlarına ait bu ifadeler –ki burada sadece birkaç örneğe yer verilmiştir-, fosil kayıtlarının gerçekte ortaya çıkardığı anlamları dile getirmektedir. Bu gerçek şudur; fosiller evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını, tüm canlıların yaratıldığını ispatlamıştır:

Paleontoloji evrim hakkında parlak vaatlerde bulunmasına rağmen, evrimcilerin karşısına bazı hoşa gitmeyen güçlükler çıkarmıştır ve bunlardan en çok bilineni ise, fosil kayıtlarındaki boşluklardır. (Evrimci paleontolog David B. Kitts)

“Kademeli gelişimi veya sıçramalı evrimi savunan hiçbir gerçek evrimci, fosil kayıtlarını, Yaratılış’a karşı evrim teorisini ispatlayacak bir delil olarak öne sürmez.” (Evrimci zoolog Mark Ridley)

Bilinen fosil kayıtlarında, büyük bir morfolojik dönüşümü başarmış, tek bir filetik evrim (yeni türlerin ortaya çıktığını iddia eden evrim modeli) örneği bulunmamaktadır. (Evrimci Steven M. Stanley)

Evrimciler, birbirleriyle yakın ilişkisi olan canlılar arasındaki küçük boşlukları doldurmak için bazı fosilleri sırayla dizmişlerdir. Fakat büyük bir evrim senaryosunu desteklemek için küçük değişiklikleri delil olarak kabul etmek, tek bir atlama taşından yola çıkarak, aynı yerde bir zamanlar Mississippi Nehrini aşan bir köprü bulunduğuna inanmak gibidir. Evrimin, en temel canlı grupları arasındaki ara geçiş formlarını ortaya koyması gerekir… Fakat hiçbir örnek bulunmamaktadır. Fosil kayıtları kesin olarak bunu doğrulamaktadır. Yaratılış için bundan daha iyi bir delile gerek var mı? 71 (Yazar Richard L. Kleiss)

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah yaptıklarınızı görendir.
(Hucurat Suresi, 18)

Görsel Telkinlerle Darwinist Büyüyü Yaygınlaştırmaya Çalışmaları

Darwinistlerin ellerinde, kendi teorilerini destekleyecek bir tane bile bilimsel delil yoktur. Evrimcilere göre milyonlarca yıl boyunca gerçekleşmiş olması gereken hayali evrim sürecinin fosil kayıtlarında sayısız delili, sayısız kalıntısı bulunması gerekmektedir; ama fosil kayıtlarında söz konusu hayali sürecin varlığını gösteren “bir tane bile” fosil bulunmamaktadır. Fosil kayıtlarındaki bu delilsizlik Darwinistler açısından o kadar dramatiktir ki, canlıların milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişikliğe uğramadıklarını, yani yaratıldıklarını gösteren sayısız fosil bulunmasına rağmen, Darwinistlerin buna karşılık gösterebilecekleri tek bir ara form örneği bile bulunmamaktadır. İşte bu delilsizlik, Darwinistleri söz konusu “hayali fosiller varmış izlenimi vermeye” yöneltmiştir. Darwinistler gerçek deliller sunamadıklarından, çözümü görsel telkin metotlarıyla insanları aldatmakta bulmuşlardır. Bunlardan bir tanesi rekonstrüksiyonlardır.

Rekonstrüksiyon, “yeniden inşa” anlamına gelir ve bir kemik parçasından canlının hayali resminin veya maketinin yapılmasıdır. Rekonstrüksiyonda, çeşitli zamanlarda bulunan çeşitli fosil bulguları, tamamen taraflı bir şekilde yorumlanır, tümüyle çarpıtılarak, örneğin, bu canlının hayali  bir ailesi oluşturulur ve sosyal hayatı tasvir edilir. Oysa burada söz konusu detaylı rekonstrüksiyonun malzemesi kimi zaman yalnızca tek bir azı dişi ya da bir kol kemiğidir. Oluşturulan çalışma tamamen sanatçının hayal gücüne kalmıştır, dolayısıyla söz konusu yeniden inşa hiçbir bilimsel delile dayanmamaktadır. Şimdiye kadar medyada görülmüş olan hayali “maymun adamların” tümü, aslında birer rekonstrüksiyondur.

Bazen tek bir kol kemiği, bazen tek bir dişten yola çıkılarak üretilen rekonstrüksiyonlar, büyük birer sahtekarlık örneğidir. Yumuşak dokuların tespiti mümkün olmamasına rağmen, hayali yarı maymun insanlar sosyal hayat içinde çizilmekte ve evrimci basında bir gerçekmiş gibi sunulmaktadır.

Bir kemik parçası, farklı sanatçıların farklı yorumları ile değişik canlılara benzetilebilir. Çünkü kemik parçasına bakarak, canlının yumuşak dokularını belirleme imkanı yoktur. Zaten çoğu zaman evrimcilerin ellerine geçen fosil parçaları, yalnızca yüz kemiklerinin bir kısmı, vücut iskeletinin bir parçası, hatta bazen tek bir kemik, daha da şaşırtıcı olanı, bazen tek bir “diş”tir. (Nebraska adamı ve ailesinin sosyal yaşamı, tek bir dişe dayanılarak yapılmış bir rekonstrüksiyondur. Herhangi bir bilimsel delil olmamasına, fosil izinden söz konusu canlıya ait hiçbir belirleyici nitelik bulunmamasına rağmen söz konusu “dişe” Nebraska adamı ismi konmuş ve bu hayali maymun adamın, hayali ailesi oluşturularak sözde sosyal yaşamı da resmedilmiştir. Kısa bir süre sonra bulunan dişin bir yaban domuzuna ait olduğu saptanmış ve bu büyük aldatmaca, evrim sahtekarlıkları tarihinde yerini almıştır. Bu örnek, Darwinistlerin rekonstrüksiyonlar yoluyla ne kadar büyük sahtekarlıklara yönelebileceklerinin önemli bir örneğidir). Dolayısıyla evrimciler tarafından yapılan rekonstrüksiyonlar, tümüyle onların istedikleri şekilde, yorumladıkları biçimde oluşturulan çizimler ve maketlerdir. Söz konusu rekonstrüksiyonların, bilimsel olarak hiçbir değeri ve geçerliliği yoktur. Evrimi ispat yönünde herhangi bir katkısı da yoktur. Bunların tümü, insanları, geçmişte yarı insan yarı maymun şeklinde varlıkların yaşadığına inandırmak amacıyla kurgulanmış hikayelerdir.

Şu önemli bir gerçektir: Darwinistler her ne kadar çeşitli rekonstrüksiyonlarla göz boyamaya çalışsalar da, evrimi geçerli kılabilecek tek bir delil bile olmadığı sürece, kullandıkları aldatma yöntemlerinin bir anlamı yoktur. Rekonstrüksiyonlar, belli bir dönem içinde insanlar üzerinde etkili olmuş olabilirler. Artık insanlar, gazete ve dergilerde gördükleri maymun adamların, yalnızca birer hayal ürünü olduğunun farkındadırlar. Çünkü artık konu hakkında kapsamlı bilgiye sahiptirler. Evrimcilerin iddialarına, bu iddiaların geçersizliğine ve bunlara verilebilecek tüm cevaplara hakimdirler. Söz konusu maymun adamların gerçekte yaşamadıklarını bilmektedirler. İnsanların da, tüm diğer canlılar gibi evrim geçirmediklerini, gördükleri resimlerin bilimsel olarak geçerli olmadığını anlamışlardır. Dolayısıyla evrimcilerin kullandıkları tüm sahte yöntemler, artık geçersizdir.

200 yıldan uzun bir süredir paleontologlar ve jeologlar yeryüzünün tepelerinde, vadilerinde ve ovalarında kazılar yapıyorlar. Bu süre zarfında bir milyardan fazla fosil ortaya çıkardılar ve kayıt altına aldılar. Evrimciler benzer canlılar arasında ara özelliklere sahip hayvan kemikleri bulduklarını ve böylece evrimin gerçekleştiğini ispatladıklarını iddia ederler (örneğin küçük atlarla büyük atlar gibi). Fakat fosil kayıtlarında, bir canlının yavaşça değişerek farklı bir canlıya dönüştüğünü gösteren herhangi bir örnek yoktur.

Bir milyardan fazla fosil bulunmuş olmasına rağmen, çok farklı canlı türlerinin veya canlı özelliklerinin arasında, karşı gelinemez bir geçiş formu bulunmamaktadır (sürüngen pullarının kuşun tüylerine dönüşmesi gibi). Hiçbir delil bulunmamasına rağmen, insanın daha önceki canlılardan zaman içinde meydana gelen değişimler sonucu oluştuğunu iddia eden evrim teorisinin akla uygun olduğunu nasıl söyleyebiliriz.72 Yazar Richard L. Kleiss

Maymunun İnsana Olan Bazı Benzerliklerini Kullanmaya Çalışmaları

Papağanlar eğitildikleri takdirde kareyi yuvarlaktan, kırmızıyı maviden ayırt edebilmektedirler. Eğer evrim teorisine göre kıstas, canlıların gösterdikleri beceriler ise, bu durumda papağanların da bir zaman sonra insana dönüşmeleri gerekirdi. Kuşkusuz ki bu son derece akıl dışı bir iddiadır, fakat evrimcilerin savundukları mantık tam olarak budur.

Darwinistlerin, kullandıkları en önemli yanıltma metotlarından biri de, maymunun insana olan bazı benzerliklerini ve maymunların zeki davranışlarını kullanma yöntemidir. Hayvanat bahçelerinde veya doğal ortamlarda gördükleri maymunları, insana olan benzerliğine bakarak ve bazı zeki davranışlarını temel alarak, “Biraz gelişse, tıraş olsa, iyi beslense rahatça insan olur” gibi yüzeyzel bir mantıkla düşünerek değerlendirme yapabilirler. Sonra öne sürdükleri bu teori üzerine sahte deliller ve senaryolar üretmeye başlarlar. Oysa insan ve maymun arasındaki dev anatomik farklılıkları kendileri de bilmektedirler. Ancak yüzeysel düşünme, onları bu gerçeklerden uzaklaştırır. Gerçeklere ve bilimin ortaya koyduğu bulgulara değil, inanmak istedikleri şeye inanır, insanları da bu yönde aldatma yoluna giderler.

İnsanla maymun arasındaki benzerliği kullanma yöntemi, biyoloji, genetik ve anatomi bilmeyen, konu hakkında kapsamlı bilgi sahibi olmayan bazı insanlar üzerinde de etkili olur. Darwinistler maymunların davranış özelliklerini ve genel görünümlerini konu ederek, çeşitli evrim hikayelerini halkın bu kesimi üzerinde kullanırlar. Canlıların yapılarındaki komplekslik üzerinde düşünmeyen, herşeyi çocuksu bir düz mantıkla açıklamaya çalışan Darwinizm için insanın hayali maymun ataları senaryosu oldukça önemli bir malzemedir.

Ancak gerçek şu ki, insanla maymun arasında, hiçbir şekilde aşılamayacak çok derin farklılıklar vardır. Dev anatomik ve genetik farklılıkların yanı sıra, maymun bilinç açısından bir köpekten veya attan farksızdır. Ve ne kadar eğitilirse eğitilsin, ne kadar zaman geçerse geçsin, bilinç düzeyinde bir gelişme olmayacak, insana hiçbir şekilde benzemeyecektir. Maymunlar, karşılarında gördükleri hareket ve tavırları taklit edebilme yeteneğine sahiptirler. Verilen eğitimler doğrultusunda, eşyaların şekillerini ve renklerini ayırt edebilir, zekice tepkiler gösterebilirler. Ama bu, günün birinde insana dönüşmelerini sağlamaz. Eğer böyle olsaydı zeki olduğu bilinen diğer hayvan türlerinin de zamanla insan olmaları gerekirdi. Örneğin papağanlar da eğitildikleri takdirde kareyi yuvarlaktan, kırmızıyı maviden ayırt edebilmekte, kendisinden istenilen şekilde eşyaları yerleştirebilmektedir. Üstelik papağanların maymunlara ek olarak bir de, sesleri taklit ederek konuşma yetenekleri vardır. Bu durumda, Darwinistlerin mantıksız iddialarına göre, papağanların insana dönüşme ihtimali çok daha yüksek olmalıdır.

Darwinistler, yüzeysel düşünce anlayışlarının ürünü olan bu imkansız senaryoyu destekleyebilmek için sayısız yalan ve sahte delil ile kamuoyunun karşısına çıkmak zorunda kalırlar. Ama elbette, aklını kullanan insanlar, bu konuda sığ ve yüzeysel düşünmemekte, araştırmaların ve bilimsel delillerin sonucunda ortaya çıkan gerçekleri görmek istemektedirler. Bilimin gösterdiği gerçek ise, insanın, sahip olduğu kompleks özellikler ve üstün nitelikteki bilinci ile, bir anda, yoktan yaratılmış olduğudur. Yüce Allah ayetlerde şöyle buyurur:

Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir. (Müminun Suresi, 12-14)

Evrimin Kalabalık Bir Kadro Tarafından Savunulması

Darwinistlerin insanları aldatma yöntemlerinin en ünlüsü ve belki de en büyük yanılgılarından biri, çoğunluk oldukları iddiasıyla yola çıkmalarıdır. Darwinistler, bilim adamlarının ve toplumların büyük çoğunluğunun evrime inandığını savunarak bu teorinin geçerli olduğu telkinini vermeye çalışırlar. Türkiye’deki evrimci bilim adamlarından Boğaziçi Üniversitesi felsefe profesörü Arda Denkel, “Evrimi bu kadar insan kabul ediyor, dolayısıyla teori elbette doğrudur” diye yapılan telkinin asılsızlığını ve mantıksızlığını şu şekilde açıklamıştır:

Evrim kuramını, çok sayıdaki saygın kişinin, kuruluşun evrimciliği benimsemiş olması mı kanıtlayacak? Yoksa mahkeme kararlarıyla mı doğru kılınacak bu kuram?… “Ülkemizde de Evrim Kuramı, bütün önde gelen bilim insanları, TUBA ve TUBİTAK başkanları, rektörler ve dekanlar tarafından desteklenmektedir.” Böylesine saygın kişiliklerin desteği tabii ki çok iyidir. Ancak doğruluğu sağlayan şey, saygın ve yetki sahibi kişilerce doğru bulunmak mıdır acaba? Bir tarihsel olguyu anımsatmak isterim. Galileo Galilei, döneminin bütün saygın kişilerine, hukukçularına ve özellikle de bilim adamlarına karşı tek başına karşı çıkıp doğru olanı söylüyor ve savunmuyor muydu? Engizisyon mahkemelerinin öbür eylemleri de, ortaya buna benzer görünümler koymamış mıydı? Toplumda saygın ve vasat olan çevreleri arkasına almak, ne doğruluk yaratan, ne de bilimsellikle doğrudan ilgili olan bir şeydir.73

Darwinizm’in bir zamanlar bir çoğunluk tarafından kabul edilmiş ve savunulmuş olması, insanların kendilerine anlatılanlar üzerinde fazla düşünmemelerinden, evrimin yüzeysel açıklamalarını yargılamadan kabul etmelerinden ve “evrimci olmayan bilimsel değildir” telkini ve tehdidinin insanlar üzerinde oluşturduğu çekinme hissinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla evrime kalabalık bir kadronun inanıyor olmasının veya inanıyor görünmesinin sebebi, teorinin bilimsel doğruluğu değildir. Evrim teorisi, bilimsel anlamda geçersizliği anlaşılmış olunmasına rağmen savunulmaktadır ve bunun sebebi yalnızca ideolojiktir.


Göklerin ve yerin mülkü O’nundur.
(Sonunda bütün) işler Allah’a döndürülür.
(Hadid Suresi, 5)

Kaldı ki, bugün evrim teorisi, “tüm bilim dünyası tarafından kabul edilen bir teori” değildir. Evrimi savunanlar, bilim dünyasının geneli değil, yalnızca bazı önyargılı bilim adamlarıdır. Bilime objektif bir bakış açısıyla yaklaşan insanlar, özellikle son 20-30 senedir evrim teorisini reddeden sayısız bilim adamının görüşlerini de göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Bugün, bilimsel araştırmaların ve gelişmelerin sonuçlarını değerlendirip evrimin bilimsel çöküşünü gören ve Yaratılış Gerçeğini açıkça kabul eden pek çok bilim adamı ve profesör vardır.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, çoğunluğa uymak her zaman doğru olana uymak anlamına gelmemektedir. Tarih boyunca insanların büyük bir kısmı, tıpkı evrimciler gibi “çoğunluk” hatasına düşmüşlerdir. Bazı insanlar,      Allah’ın üstün yaratışını inkar etmek için çoğunluğu temsil ettikleri iddiasıyla ortaya çıkmışlardır. İnsanların çoğunluğunun Allah inancını kabul etmediğini iddia ederek, kendilerini ve savundukları ideolojiyi haklı göstermeye çalışmışlardır. Allah, bu tür insanlara karşı iman eden kullarını Kuran’da uyarmakta ve çoğunluğa uymanın insanları zarara sürükleyeceğini belirtmektedir:

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’ (En’am Suresi, 116)

Darwinistlerin Çırpınışları, Yaratılış Gerçeğine Hizmettir

Darwinistler, Yaratılış Gerçeğinin sayısız örneğinin açıkça sergilenmesinin ve milyonlarca yaşayan fosilin ortaya çıkmasının anlamını fark etmişlerdir. Evrim teorisinin bir yalan olduğunu ve bunun insanlar tarafından açıkça anlaşıldığını hayret ve şaşkınlıkla anlamışlardır. Yaklaşık 150 yıldır aldatılmış olmanın şokunu yaşamışlar ve ümitsizce, çaresizce bir çırpınış içine girmişlerdir. Yıllar boyunca düşünmedikleri, üzerinde düşünmek istemedikleri gerçeklerle ister istemez karşılaşmışlar, tüm bu bilimsel deliller üzerinde artık düşünmek zorunda kalmışlardır.

nature

Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. (Yusuf Suresi, 105)

Bunun sonucunda, 1980’li yıllarda son derece kendilerinden eminken, düşünmeden yaşamanın, insanları sahte ve çürük temellerle aldatmış olmanın rahatlığı içindeyken, şimdi artık son derece güçsüz duruma düşmüşlerdir. Bilim yerine çürük deliller sunma yöntemleri, artık geçersizdir. Bu yöntemler, günümüzde artık Yaratılış Gerçeğinin daha fazla ortaya çıkmasına, daha iyi anlaşılmasına vesile olmakta, bilime ve Yaratılış Gerçeğine hizmet etmektedir. Çünkü artık, Yaratılış Gerçeğini kanıtlayan bilime karşı sunulan tek şey çocuksu masallar, çürük iddialar ve mantıksız ve sahte delillendirmelerdir.

Aslında Darwinistlerin bu durumdan kaçışları yoktur. Darwinistler sessiz kalsalar da, yaygaralar koparsalar da sonuç değişmeyecek, evrim teorisinin oluşturduğu fitne ortamı -Allah’ın izniyle- inananların vesilesiyle yok edilecektir.

Darwinizm artık tükenmiştir. Darwinistler ve materyalistler, artık  küçük düşmüşlerdir. Dolayısıyla bu anlamsız gurur ve inattan vazgeçmeli, 150 yıllık bu büyünün etkisinden kurtulmalıdırlar. Çünkü yeryüzünde hakim olan tek gerçek vardır: Canlı ve cansız her şeyi Yüce Allah yaratmıştır.

Yeryüzü Aniden Yaratılışın Delillerini Verir, Evrim ise Delilsizdir


“O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O’na toplanacaksınız.”

(Müminun Suresi, 79)

Darwinistlerin şu gerçeği önemle düşünmeleri gerekmektedir. Eğer yeryüzünde evrim gerçekten yaşanmış olsa, bunu reddetmenin hiçbir mantığı olmazdı. Eğer böyle bir şey olmuş olsaydı, bu, Allah’ın canlıları evrimle yaratmış olduğu anlamına gelirdi ve Yaratılış Gerçeğini savunan tüm eserlerde de bunun savunuculuğu yapılırdı. Bunun yanı sıra, Yüce Allah eğer canlıların yaratılışına evrimi sebep kılmış olsaydı, kuşkusuz ki bunun yeryüzünde sayısız delili olurdu. Örneğin Allah tek bir spermi insanın yaratılışına sebep kılmakta, bir hücreyi 2’ye, 4’e, 8’e bölünecek ve bir insan bedenini oluşturacak şekilde yaratmaktadır. İnsan bedeninin gelişiminde böyle açık ve anlaşılır bir yapılanma vardır. Eğer Allah dilese, canlıların gelişiminde de böyle bir sistem yaratabilir ve bunun delilleri de, tıpkı anne karnındaki bebeğin gelişimindeki gibi son derece açık olurdu. Allah bir bebeğin gelişimini 9 ay içinde tamamlanacak şekilde yaratmıştır. Eğer Allah dileseydi bu durum, tüm canlı organizmaların gelişimi için de söz konusu olur, canlılar da, örneğin 900 milyon yıl içinde gelişimlerini tamamlayacak şekilde yaratılmış olurlardı. Eğer bunun delilleri yeryüzünde olsaydı, kuşkusuz tüm Yaratılış Gerçeği savunucuları bu gerçeğin takipçisi olur, bunun kanıtlarını sunar ve Allah’ın canlıları evrim ile yarattığı düşüncesiyle hareket ederlerdi.

Ama böyle bir şey söz konusu değildir. Şu anda evrim teorisi sıfır delile dayanmaktadır ve zorlama iddialarla bile ayakta duramayacak durumdadır. Canlıların evrimi konusu ile ilgili söylenen her şey, ortaya atılan her iddia, yalnızca büyük bir yalanın parçasıdır.


Dipnotlar

64. Richard Ellis, Aquagenesis, “The Origin and Evolution of Life in the Sea”, Penguin Books, 2001, s. 22

65. Stephen M. Barr, Retelling the Story of Science, This essay was originally presented in New York City, 15 Kasım 2002 as the sixteenth annual Erasmus Lecture of the Institute on Religion and Public Life.

66. Henry Gee, In Search of Deep Time “Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life”, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc., 1999, s. 32

67. Henry Gee, In Search of Deep Time “Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life”, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc., 1999, s. 114

68. Richard Ellis, Aquagenesis, “The Origin and Evolution of Life in the Sea”, Penguin Books, 2001, s. xi

69. Daniel Dennett, Darwin’s Dangerous Idea: Evolution and the Meaning of Life, 1995, s. 520

70. Sözler 108

71. Richard L. & Christina E. Kleiss, A Closer Look at the Evidence, Search for the Truth Publications, Mart 2004, s. Ocak 26

72. Richard L. & Christina E. Kleiss, A Closer Look at the Evidence, Search for the Truth Publications, Mart 2004, s. Ocak 20

73. Arda Denkel, Cumhuriyet Bilim Teknik Ekim, 27 Şubat 1999, s.15