Fosil Araştırmaları Yaratılış Gerçeğini Tasdik Etmektedir

Önceki bölümde de kısaca özetlediğimiz gibi, bilimsel gelişmeler doğal seleksiyon ve mutasyonun evrimleştirici bir gücü olmadığını ispat etmiştir. Ortada bir evrim mekanizması olmadığına göre, geçmişte bir evrim de yaşanmış olamaz. Ancak evrimciler bu iddialarından vazgeçmez ve tüm canlıların yüz milyonlarca yıllık uzun bir zaman içinde kademe kademe birbirlerinden türediklerini iddia etmeye devam ederler. Evrimcilerin yanılgıları işte bu mantık içinde gizlidir. Eğer iddia ettikleri senaryo doğru olsaydı, bu kadar uzun süre içinde sayısız "ara tür"ün oluşmuş olması, bizim de bu fosil kalıntılarına rastlamamız gerekirdi.

Evrimcilerin iddialarının mantıksızlığını bütün örneklerde görmek mümkündür. Örnek olarak balıkların ortaya çıkışını alalım. Evrimciler balıkların, deniz yıldızları veya deniz solucanları gibi omurgasız deniz canlılarından evrimleştiğini iddia ederler. Öyle ise, bu iki farklı canlı grubu arasında kademeli bir evrim sağlayacak çok sayıda "ara geçiş formu" yaşamış olmalıdır. Yani hem balık özelliklerine sahip olan, hem de omurgasız canlı özellikleri taşıyan çok sayıda türün fosil kalıntısına rastlamamız gerekir. Ne var ki günümüzde geçmişte yaşamış balıkların ve deniz yıldızlarının her birine ait on binlerce fosil bulunmuş olmasına rağmen, evrimcilerin bu iddiasını doğrulayan tek bir tane bile ara geçiş formu fosili bulunmamıştır. Ara geçiş formlarının olmaması ise, açıkça "evrim hiçbir zaman yaşanmadı" anlamına gelmektedir.

Bir kasırga bir şehri nasıl geliştirmez ve o şehre sadece yıkım getirirse, rastgele mutasyonlar da canlıları geliştirmez, onlara ancak yıkım, hastalık, sakatlık getirir.

Evrimciler bu gerçeği bilmelerine rağmen, demagoji yöntemini ve sahte fosilleri kullanarak insanları evrim senaryosuna inandırmaya çalışırlar. Oysa Darwin bile kendi döneminde fosil kayıtlarının teorisini desteklemediğinin farkındaydı. Kitabının Teorinin Zorlukları başlıklı bölümünde bu gerçeği şöyle ifade ediyordu:

Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz… Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır. (Ek dipnot: Charles Darwin, The Origin of Species, 1. b., s.172)

starfish_false_evolution

Evrimciler, örneğin bir deniz yıldızının milyonlarca yıl içinde, kademe kademe gelişerek balıklara evrimleştiğini iddia ederler. Bu iddiaya göre, deniz yıldızı ile balıklar arasında birçok "ara geçiş formu" bulunmalıdır. Ancak bugüne kadar, herhangi birara geçiş formuna ait tek bir fosil daha bulunmamıştır. Fosil kayıtlarında deniz yıldızları vardır, balıklar vardır ama ikisi arasında bir ara form yoktur.

Darwin ilerleyen yıllarda fosil kayıtlarının zenginleşeceğini ve kayıp olan ara geçiş formlarının da bulunacağını umuyordu. Ancak bu hayali hiçbir zaman gerçekleşmedi ve günümüzde evrimcilerin böyle bir ümitleri de kalmadı. Çünkü kendilerinin de itiraf ettiği gibi, fosil kayıtları son derece zengindir ve bize hayatın tarihini göstermek için yeterli ölçüdedir. Lund Üniversitesi'nden İsveçli evrimci botanikçi Prof. N. Heribert Nilsson fosil kayıtları konusunda şunları söyler:

"Evrimi, 40 yıldan fazla süren bir çaba ile kanıtlama teşebbüslerim sonunda başarısızlıkla sonuçlandı… Fosil materyali şu anda o kadar tamdır ki, yeni sınıflar oluşturmak mümkün olmuştur ve geçiş dizilerinin bulunmayışı, materyal eksikliği ile açıklanamaz durumdadır. (Fosil kayıtlarındaki) boşluklar gerçektir, asla tamamlanamayacaklardır."12

Glasgow Üniversitesi'nden paleontolog Prof. T. Neville George ise fosil kayıtlarının son derece zengin olmasına rağmen, aranan ara geçiş formlarının hala bulunamadığını şöyle ifade etmiştir:

"Fosil kayıtlarının (evrimsel) zayıflığını ortadan kaldıracak bir açıklama yapmak artık mümkün değildir. Çünkü elimizdeki fosil kayıtları son derece zengindir ve yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkansız gözükmektedir… Her türlü keşfe rağmen fosil kayıtları hala (türler arası) boşluklardan oluşmaya devam etmektedir." 13

Evrimcilerin iddia ettikleri ara geçiş formlarına ait fosillerin bir tanesine bile fosil kayıtlarında rastlanmamıştır. Tarih boyunca balıklar her zaman balık, kuşlar her zaman kuş, insanlar ise her zaman insan olarak var olmuşlardır.

Evrimciler, fosil kayıtlarının evrimi yalanlamasının yanında yaratılış gerçeğine bilimsel bir delil sağladıklarını da itiraf etmektedirler. Örneğin evrimci paleontolog Mark Czarnecki şöyle bir itirafta bulunur:

"Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki en büyük engel her zaman için fosil kayıtları olmuştur… Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin Tanrı tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı argümana destek sağlamıştır." 14

Henry Gee'nin "In Search of Deep Time" isimli kitabı

Görüldüğü gibi, evrimciler ara geçiş formları konusunda da hezimete uğramışlardır. Darwinizm'in ortaya atıldığı 19. yüzyıldan bu yana dünyanın dört bir yanında yapılan kazılar ve araştırmalarda yaklaşık 300 milyon fosil elde edilmiş, ancak tek bir "ara geçiş formu"na rastlanamamıştır. Elde edilen bulgular evrimcileri hayal kırıklığına uğratacak şekilde, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermiştir. 

Ancak evrimci bilim adamları, ara geçiş formlarının hiçbir dönemde var olmadıklarını çok iyi bilmelerine rağmen teorilerini savunmaktan asla vazgeçmezler. Bunun için eldeki bazı fosilleri ön yargılı biçimde yorumlamaya çalışırlar. Dünyaca ünlü Nature dergisinin editörü Henry Gee, In Search of Deep Time (Derin Zamanın Arayışında) adlı eserinde evrimci bilim adamlarının fosil yorumlarının "ne kadar bilimsel" olduğunu şu şekilde tarif etmektedir:

"Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir… Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama geceyarısı masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır, eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir, ama bilimsel değildir. 15

Bu nedenle bazı inançlı insanların, evrimcilerin bilimsellik maskesi altında yaptıkları bu tür kelime oyunlarına ve sahtekarlıklarına aldanmamaları gerekir. "Bilim adamı olduklarına göre mutlaka doğru söylüyorlardır" demek ve bu yüzden evrimcilerin her dediklerine inanmak kuşkusuz büyük bir yanılgı olur. Çünkü evrimci bilim adamları, ideolojileri uğruna gerçekleri saklamaktan, bilimsel verileri çarpıtmaktan, hatta sahte deliller üretmekten çekinmemektedirler. Darwinizm'in tarihi bunun örnekleriyle doludur.

Darwinizm'e en genel hatlarıyla bakıldığında bile geçersizliği, çürük temeller üzerine kurulu olduğu hemen anlaşılmaktadır. Detaylara inildiğinde ise durum çok daha netleşmektedir. (Bkz. Harun Yahya Evrim Aldatmacası, Hayatın Gerçek Kökeni, Evrimcilerin İtirafları, Evrimcilerin Yanılgıları)

Evrimcilerin iddialarının tam tersine evrenin her noktasında, yeryüzündeki canlı-cansız bütün varlıkların özelliklerinde çok büyük bir düzen ve akılla karşılaşılmaktadır ki, bu da tüm bunların bir Yaratıcısı olduğunun, yani canlı cansız tüm varlıkları Allah'ın yoktan var ettiğinin bir göstergesidir. Ne var ki, evrimci bilim adamları bunu kabul etmek istemedikleri için bu gerçeğe karşı ümitsizce direnirler. Materyalizme olan tutkulu bağlılıkları nedeniyle adeta bir ölüyü yaşatmaya çalışırlar.

Tüm bunlar bizi şu sonuca götürür: Darwinizm insanları akıldan, bilimden ve gerçeklerden uzaklaştırır, onları akılsızlığa yöneltir. Akılsızlık bu duruma uygun bir tanımdır, çünkü evrime inanan insanlar aklın ve bilimin gösterdiği yoldan gitmeyip, Darwin'in yaşadığı 1800'lü yıllardan kalma hurafelere aldanır, sonunda da tesadüflerin ilahlık yapabileceğine inanacak duruma gelirler. Oysa yaratılışın delilleri tüm evreni kuşatmıştır. Bunu anlamak için gökyüzüne, denizlere, hayvanlara, bitkilere ve onların sahip oldukları kusursuz mekanizmalardan sadece birine bakmak dahi yeterlidir. Bütün bunların tesadüflerin eseri olduğunu söylemek akla, mantığa ve bilime aykırı olur. Yapılması gereken şey Allah'ın büyüklüğünü ve yüceliğini takdir etmek ve Allah'a teslim olmaktır.

……
12. Prof. N. Heribert Nilsson, Lund University, Sweden Famous botanist and evolutionist, As quoted in: The Earth Before Man, s. 51, http://www.netcentro.co.uk/steveb /penkhull/create3.htm

13. T. Neville George, “Fossils in Evolutionary Perspective”, Science Progress, cilt 48, Ocak 1960, s. 1- 3

14. Mark Czarnecki, “The Revival of the Creationist Crusade”, MacLean’s, 19 Ocak 1981, s. 56

15. Henry Gee, “In Search of Deep Time”, New York, The Free Press, 1999, s. 116-117