Adenozin trifosfat (ATP):
Canlıların doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü, biyolojik enerji. ATP molekülü, canlılardaki en önemli moleküllerden biridir ve kaslarda bol miktarda bulunur. Görevi de biyokimyasal reaksiyonlara güç sağlamak için acil bir enerji kaynağı olmaktır.
Alıcı (reseptör):
Çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçlarıdır.
Alzheimer hastalığı:
Günlük yaşam aktivitelerinin sürdürülmesini engelleyen ilerleyici, kronik bir beyin hastalığıdır. Bellek kaybı, günlük yaşamın gereksinimleriyle başa çıkabilme yeteneğinde azalma, algılamada, toplumsal davranışların düzenlenmesinde ve duygusal tepkilerin kontrolünde bozulma sık karşılaşılan belirtilerdir.
Amfifilik:
Bir ucu polar (hidrofilik: suyu seven), bir ucu polar olmayan (hidrofobik: suyu sevmeyen) molekülleri tarif etmek için kullanılan "her ikisini de seven" anlamına gelir.
Aminoasit:
Proteinlerin yapı taşıdır. Bir amino asit, amino grubu (NH2) ile bir karboksil grubu (COOH) taşıyan bileşiklerdir. Çok sayıda amino asit peptit bağları ile bağlanarak proteinleri oluşturur.
Anemi:
Kansızlık.
Antihistamin:
Histaminin vücuttaki etkilerini ortadan kaldıran anlamına gelir. Histamin ise vücuttaki dokuların çoğunda bulunan ve salgılandığında bazı etkileri olan kimyasal bir maddedir. Histaminin en önemli etkileri damarlarda genişleme, damar geçirgenliğinin artması ve damar dışına sıvı çıkması, kaşıntı, ciltte kızarıklık olarak sayılabilir. Bunun dışında alt solunum yollarında, kalpte, mide bağırsak sisteminde ve merkezi sinir sisteminde de etkileri vardır.
Antijen:
Canlı vücuduna dışarıdan giren ve antikor oluşmasını sağlayan yabancı madde.
Antikor:
Vücuda giren yabancı maddeleri (antijen) yok etmek için vücudun ürettiği savunma maddesidir.
Anyon:
Negatif yüklü iyon.
Aromatik yapı:
İçinde benzer halkası veya benzer halkalarını esas alan hidrokarbon türevlerinin bulunduğu kimyasal yapı. Aromatik yapının özellikleri kısaca: 1) Çok iyi çözücülük, 2) İyi ısı istikrarı, 3) Kimyasal reaksiyonlara çabuk girme eğilimi, 4) Yüksek özgül ağırlık olarak özetlenebilir.
Asetilkolin:
Merkezi sinir sisteminde bir tür sinir ileticisidir.
Astrosit:
Merkezi sinir siteminde bulunan destek hücreleridir. Glia da denilen bu hücreler, sinir hücrelerinin beslenmesinde ve kimyasal işlemlerinde çok önemli yardımlarda bulunur.
Bakteri:
Monera aleminde yer alan zarla çevrili, belirgin bir çekirdeği ve organelleri bulunmayan prokaryotik yapıdaki tek hücreli canlıdır.
Cytokines:
T hücrelerinin antijenlere saldırırken salgıladığı protein.
Depolarizasyon:
Kutuplaşmanın ortadan kalkması; uyarı sonucu harekete sevk edilen sinir veya kas lifinde elektrik yükü kaybedilmesi.
Endotel:
Damarların iç kısmındaki hücrelerin adıdır.
Endotelyum hücresi:
Bir tür iç deri hücresidir.
Enzim:
Hücre içinde üretilen ve bütün hayat fonskiyonlarını başlatan, hızlandıran, katalizör proteinlerdir. Biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşme sürecini hızlandırırlar.
Eritrosit:
Çekirdek içeren kırmızı kan hücreleri.
Fosfokreatin:
(Keratin fosfat) Yüksek enerji bağı içeren ve kaslarda depolanmış durumda bulunan kimyasal bileşiktir. Kreatin fosfatın yüksek enerjili fosfat bağlarında, ATP'den daha fazla enerji vardır.
Friedreich ataksisi:
Sinir sistemine yavaş yavaş zarar vererek erken ölüme neden olan bir tür nörolojik bozukluk.
Glikokaliksin:
Hücrelerin dış yüzeyini kaplayan gevşek bir karbonhidrat örtüsüdür.
Glikolipit:
Genellikle hücre zarlarında bulunan, lipitlerin şeker moleküllerine kovalent bağlarla bağlanması ile meydana gelen bileşik lipittir.
Glikoprotein (veya G proteini):
Şeker içeren protein molekülleri glikoproteinler olarak bilinir.
Glikoprotein:
Şeker içeren protein molekülleridir.
Glikoz:
(Heksoz) C6H12O6 molekül yapısındaki karbonhidrat.
Haemochromatosis:
Vücudun, yiyeceklerden normalden daha fazla miktarda demir emmesine neden olan yaygın kalıtsal bir bozukluktur. Vücutta aşırı demir olması, karaciğer, kalp ve pankreas gibi organlarda hasara sebep olur.
Hemoglobin:
Alyuvarlarda O2 ve CO2 taşıyan, demir içeren protein.
Hormon:
Vücudun bir kısmında oluşturulan sonra da difüzyonla ya da kan dolaşımıyla diğer kısımlarındaki hücrelere taşınarak onların çalışmalarını düzenleyen özel maddelerdir.
İndirgenemez komplekslik:
Canlılardaki pek çok sistem ve organın yapısı basite indirgenemez. Bu sistem ve organlar ancak tüm detayları ve parçaları ile birlikte var oldukları sürece işlev görürler.
İnsülin:
Pankreasın ürettiği kan şekerini azaltan hormondur.
İyon:
Elektron kazanmış ya da kaybetmiş, elektrik yüklü atom.
Karbon temelli yaşam:
Karbon atomu, Dünya üzerindeki yaşamın temelidir, çünkü bütün temel organik moleküller (amino asitler, proteinler, nükleik asitler gibi) karbon atomunun diğer bazı atomlarla çeşitli şekillerde birleşmesiyle oluşur. Karbon; hidrojen, oksijen ve azot gibi diğer atomlarla birleşerek vücudumuzdaki farklı türlerdeki proteinleri meydana getirir. Karbonun yerini tutabilecek başka bir element yoktur; çünkü başka hiçbir element, karbon gibi sınırsız türde bağ yapma özelliğine sahip değildir.
Katalizör:
Kimyasal tepkimeye katılmadan tepkimenin hızını artıran madde.
Koenzim:
Enzimlerin aktivite göstermek için ihtiyaç duydukları kompleks organik moleküllerdir.
Kollajen:
Bağ dokusunun ana proteini.
Kortizon:
Günlük tıbbi uygulamada oldukça sık kullanılan ilaçlardan birisidir. Hayati önem taşıyan, ama doğru miktarda doğru şekilde kullanılmadığında yaşamı tehdit eden bir ilaçtır.
Kromatoliz:
Bir nöronun aksında kesik ya da incinme oluştuktan sonra nöronda oluşan mikroskopik değişikliklerdir.
Lökosit:
Akyuvar, fagositoz yapan, antikor üreten, renksiz kan hücresi.
Makrofaj:
Vücudun "temizlikçi hücreleri"dir. Makrofajlar düşmanı fagositoz (yutma) yoluyla hücre içine alarak yok ederler.
Matriks:
Hücreler arasında bulunan madde.
Metastaz:
Organizmanın herhangi bir noktasında bulunan bir hastalığın, organizmanın başka bir yerine sıçraması; kanser hücrelerinin vücudun bir kısmından başka bir kısmına geçmesi.
Mikron:
Milimetrenin binde biri.
Misel:
Yağ moleküllerinin, çözünmediği bir sıvı madde içerisine bırakıldığı zaman oluşturduğu küçük partiküller.
Modüler sistem:
Takılıp sökülebilen, ihtiyaca göre kullanım alanı değiştirilebilen, kullanıcı isteklerine göre şekillendirilebilen sistem anlamına gelir. Modüler sistem tasarımlar hem kullanım, hem de geliştirme açısından son derece esnektir.
Nanometre:
Metrenin milyarda biri, 10-9 m.
Nonanoik asit:
Dokuz karbon atomundan oluşan doğrusal bir karbon zinciri.
Nonanol:
Dokuz karbonlu alkol.
Oksidasyon:
Elektronların bir atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime.
Oksijenasyon:
Oksijenleştirme. Oksijenasyon, oksijenin akciğerlerden kana ne kadar iyi ulaştığını ifade eder.
Oktanoik asit:
Sekiz karbon atomundan oluşan doğrusal bir karbon zinciri.
Osteoblast:
Kemiklerin yenilenmesini sağlayan kemik yapıcı hücrelerdir. Osteoblast hücreleri proteini mineralle sertleştirerek sürekli olarak kemiklerin yenilenmesini sağlarlar.
Osteoklast:
Kan ve kemik dokuları arasında besin alışverişi sağlayıp, kemik içindeki atıkların dışarıya çıkarılmasında rol alır. Osteoklastların bir diğer görevi de kemiğin iç yüzeyinde, kemik iliği boşluğunda ve gözenekli kemik dokusundaki boşlukta yıkıma yol açarak, kemiğin biçiminin ve boyunun değişmesini ve giderek erişkin boyutlara varmasını sağlamaktadır.
Osteosit:
Bir çeşit kemik hücresi.
Parkinson hastalığı:
Yaşlılık döneminde ortaya çıkan, hareketlerde yavaşlama, ellerde ve ayaklarda titreme, kaslarda sertlik ve denge dozukluğu gibi belirtilerle kendini gösteren sinirsel bir rahatsızlıktır.
PH:
Bir sıvının asit veya bazlık derecesini gösteren değer.
Pirimidin:
(yani sitozin ile timin) Hücre DNA'sında kullanılan bir nükleik asittir, genetik bilgiyi taşır.
Potansiyel fark:
Elektriksel olarak iki uç arasındaki gerilim farkı.
Protein:
Yapısında karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi elementleri bulunduran temel moleküllerdir. Amino asitlerin peptit bağlarıyla birleşmesinden oluşur. Belli bir sırada dizilmiş bir veya birkaç amino asit zincirinden oluşan büyük moleküllerdir. Proteinler vücudumuzdaki hücrelerin, dokuların ve organların oluşması, işlevlerini görebilmesi ve bunu uyum içinde yapmaları için gereklidir.
Pürin:
(yani adenin ve guanin) Hücre DNA'sında kullanılan bir nükleik asittir, genetik bilgiyi taşır.
Sitoplazma:
Organik ve inorganik maddeler bulunduran, çekirdek ile hücre zarı arasını dolduran sıvı. Sito "hücre", plazma "sıvısı" anlamlarına gelir.
Skorbüt:
C vitamini eksikliğinden kaynaklanan yaraların geç iyileşmesi hastalığı.
T hücresi:
Virüs ve diğer mikroplarla savaşan, antikor yapan hücrelere yardım eden hücrelerdir.
Timosit:
Timusdan elde edilen bir lenfosit.
Tirozin kinaz:
Bazı hücre içi sinyal iletim yollarını aktif hale getiren bir alıcı (reseptör) proteindir. Bu alıcılar daha çok insülin ve büyüme hormonları tarafından kullanılır.
Wilson hastalığı:
Vücudun bakır mineralini atmasını engelleyen kalıtsal bir bozukluktur. Vücutta biriken aşırı bakır karaciğer ve sinir sistemi dahil, belli yapılarda hasara yol açmaktadır. Ölümcül olabilen bu hastalığın tedavisi yoktur, ancak denetlenebilir.
Menkes hastalığı:
Geri zekalılık ve üç yaş öncesi ölümle sonuçlanan genetik bir hastalıktır. Bu hastalık karaciğer ve beyinde bakır seviyesinin düşmesi ve bağırsaklar ile böbreklerde bakır miktarının artmasına yol açar.
Virüs:
Sadece içine girdiği bir başka hücre içinde yeniden üreyebilen ve hücresel yapısı olmayan canlıdır. Virüsler bir protein kılıfı içindeki nükleik asitlerden ibarettir. Bazılarınınsa basit bir zarı vardır. Virüsler çoğalmak için, içine girdikleri hücrenin sentezleme yeteneğinden yararlanırlar.