Pikaia mükemmel bir kambriyen canlısıdır, ara fosil olduğu hakkındaki iddialar aldatmacadır
Evrimcilerin Beklemedikleri Omurgalılar!
Omurgalılar, bir omurgaya, omur iliğine, kemik veya kıkırdaktan meydana gelen bir iskelete, kafatası içinde korunmuş bir beyne, kapalı bir dolaşım sistemine, iki, üç veya dört odacıktan meydana gelen bir kalbe sahip canlılardır. Balıklar, amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler şeklinde beş sınıftan meydana gelirler. Yeryüzünde geniş bir dağılım sergilerler ve bedenlerinde oldukça gelişmiş, kompleks yapılar bulunur.
Evrimci paleontolog Stephen J. Gould’un da kabul ettiği gibi, Darwinist ders kitapları, Kambriyen’de omurgalılara ait herhangi bir kanıt bulunmamış olmasını, özellikle ön plana çıkarıp vurgulamışlardı. Bunu Kambriyen kayalarının sözde Darwin’in evrim teorisini doğrular bir özelliği olarak lanse etmeye çalışmışlardı. Evrimciler, omurgalıların evrimi senaryolarında bir Kambriyen kordalısı olan Pikaia’nın tüm omurgalıların atası olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Ancak bu iddialarının geçersiz olduğunu kısa süre içinde gördüler.
Biyolog [Chen] Orta Kambriyen döneminden olan ve daha önceleri dünyanın en eski kordalısı konumuna yükseltilen Pikaia isimli canlının, ilkel bir atası olabilecek bir canlı görmeyi umuyordu. Ancak Chen, Pikaia‘nın daha az kompleks bir ataya sahip olduğuna dair kanıt bulmadı, bunun yerine birçok omurgalı karakteristiği sergileyen ve 15 milyon yıl daha yaşlı olan bir kordalı buldu. (Fred Heeren, “A little fish challenges a giant of science”, The Boston Globe, 30 Mayıs 2000, s. E1)
Pikaia |
Evrimciler böylece on yıllar boyu ders kitaplarında omurgalıların atası olarak lanse ettikleri Pikaia‘dan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Çünkü ilk kordalının, çok gelişmiş bir anatomiye sahip olması, üstelik Pikaia‘dan on beş milyon yıl önce yaşamış olması, evrim teorisinin iddialarını altüst eden bir gerçek olarak karşılarına çıkmıştır. Böylece omurgalıların evrimi senaryosu, bu grubun hayali atasının devre dışı kalmasıyla darbe almıştır. Ancak asıl darbe, Kambriyen döneminde omurgalıların da yaşamış olduğunu gösteren bulgularla gelmiştir.
Söz konusu bulgular, Çin’in Yunnan bölgesinin başkenti olan Kunming yakınlarında Haikou’da bulunan 530 milyon yıl öncesine ait fosilleşmiş bir balığın kalıntılarıydı. Bu kalıntılar, evrimci bilim adamları için gerçek anlamda bir şoktu. Çinli, İngiliz, Fransız ve Japon bilim adamlarının araştırmaları, bu canlının bir omurgalıya ait olduğunu gösteriyordu. Canlının kafası ve omurgası ile ilgili tüm ayrıntılar, fosil kalıntılarından görülebiliyordu. Kafasından çıkan küçük loblar şeklindeki uzantılar, gözler ve muhtemel burunla ilgili keseler, canlının özellikleri ile ilgili çok detaylı bilgiler verebiliyordu.83Omurgalı özelliği olarak ortaya çıkan pek çok detay, bilim adamlarının tam karşısındaydı. Üstelik de 530 milyon yıl öncesine ait bir fosil örneği üzerinde.
Bu balığın ismi, Haikouichthy‘dir. Bilim adamları, söz konusu canlının solungaçları ve miyotomlar adı verilen kaslarının diziliş özellikleri nedeniyle tam olarak bir balık olduğunda hemfikirdirler. Çünkü bu özellikler yalnızca balıklara has özelliklerdir.85Üstelik, Haikouichthy Kambriyen’e ait tek balık fosili değildir. Chengjiang’da Myllokunmingia isimli bir başka balık fosili de ele geçirilmiştir. Paris’teki Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nden paleontolog Philippe Janvier bunların “kesinlikle omurgalı” olduğunu belirtmekte ve önemlerini şöyle anlatmaktadır:
Bunlar önemli çünkü şu ana kadar omurgalılar yaşamın Big Bang’i dediğimiz, fosil kayıtlarında tüm ana hayvan gruplarının aniden ortaya çıktığı eski ama büyük Kambriyen patlamasında noksandılar. Kesinlikle diyebiliriz ki, bunlar omurgalılardır. (Richard Monastersky, Waking Up to the Dawn of Vertebrates, Science News, Vol. 156, No. 19, 6 Kasım 1999, s. 292)
Evrim teorisi canlıların kademeli bir gelişim ile ortaya çıktığını, dolayısıyla canlılardaki kompleks yapıların ancak hayali evrim sürecinin sonlarında ortaya çıkmasının bekleneceğini iddia eder. Kambriyen kordalısı Haikouella ile Kambriyen balıkları Haikouichthy ve Myllokunmingia, bu açıdan evrim teorisi için çok büyük problem oluşturmuşlardır. Çünkü bu canlılar, kordalıların evrimi senaryosu için gerekli zamandan 15, balıkların evrimi senaryosundan ise tam 50 milyon yıl “eksiltmiş”lerdir. Böylece evrimsel senaryoların başlangıç zamanı, hayvanların ani ortaya çıkış zamanına gelip dayanmış, bu canlıların evrimleştiği öne sürülebilecek süreç sıfırlanmıştır.
John Maynard Smith:
Burgess Shale fosilleri yaklaşık 50 yıldır biliniyordu. Ama son zamanlarda tekrar incelendiler. Kambriyen devrinde çok çeşitli formların bulunduğu ve bunların bazılarının günümüzde var olan her şeyden farklı olarak tamamen temel vücut yapıları ile birbirlerinden ayrıldıkları, bugün açık bir gerçektir. Aynı zamanda, şu anda var olan tüm yapılar, küçük istisnalar dışında Kambriyen’de tam olarak bulunmaktadır. (John Maynard Smith, The Evolution, Cambridge University Press, 2000, s.19)
Eldredge:
Gerçekten de, jeologların, Kambriyen döneminin başı olarak niteledikleri çok çeşitli, çok iyi korunmuş haldeki fosil türlerinin aniden ortaya çıkışları, etkileyici entelektüel bir meydan okumadır. (Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 66)
18 Ekim 1997 tarihli New Scientist dergisindeki yazısında Bob Holmes da Kambriyen gerçeğini şu şekilde tasvir etmiştir:
Camdan gökdelenler, gotik katedraller, Kral George dönemi teraslar, Şinto ibadethaneleri, Victoria tarzı tren istasyonları, Bauhaus’lar, eskimo evleri, Tudor dönemi modelleri… Bütün bu insan hünerleri olan mimari tarzların, 15. yüzyılın ortalarında 35 yıllık bir zaman içinde tasarlandıklarını hayal edin. Günümüz tarihçilerinin, engin yaratıcılık penceresini neyin başardığını anlayabilmek için nasıl büyük bir heves içinde birbirlerini ezip geçtiklerini düşünün. Bu, genel anlamda paleontologların Kambriyen patlaması ile ilgili olarak hissettikleri şeydir.
Sadece 35 milyon yıl içinde, evrim için bir göz kırpması kadar sayılacak bir zamanda, hayvan yaşamı, gezegenin daha önce gördüğü ve ondan beri görebileceği her şeyi gölgede bırakan bir keşfin meydana geldiği patlama ile ortaya çıkmıştır. (http://www.newscientist.com/article.ns?id=mg15621045.100)