Ahlaki Dejenerasyon Darwinist Hayat Görüşünün Bir Sonucudur

ahlaki-dejenerasyon-darwinist-hayat-gorusunun-bir-sonucudurDarwinizm’in dünya üzerindeki etkisini küçümseyen ya da görmezden gelenler, insanların din ahlakından uzaklaşıp, dinsizliğe yönelmelerinin gerçek nedenlerinin de farkında değildirler. Oysa Darwinizm’in insanlığa getirdiği en büyük bela hiç kuşkusuz, insanları dinsizliğe sürüklemesidir. Çünkü din ahlakından uzaklaşmış toplumlarda, kısa sürede şiddetli bir ahlaki ve manevi yıkım oluşur. Günümüz toplumlarında da bu durumun örnekleri görülmektedir.

Günümüzde Darwinizm’i bilinçli olarak savunan insanların sayısı çok fazla değildir. Ancak bu kısıtlı azınlık, toplumsal hayata hemen her alanda yön veren kişilerdir ve kendi dünya görüşlerini büyük bir kitleye telkin etme imkanları vardır. Örneğin üniversitelerin öğretim görevlilerinin çoğunluğu, sinema yönetmenlerinin büyük bir bölümü, dünyaca tanınan yayınevlerinin, gazete ve dergilerin editörleri ve yazarları ağırlıklı olarak materyalist ve Darwinisttirler. Dolayısıyla bu kesimin hitap ettiği kitleler de, onların telkinlerini almakta, onların evrimci ve din ahlakına uygun olmayan düşüncelerini benimsemektedirler. Sonuç olarak da ortaya bu batıl fikirlerin yaygın olarak kabul gördüğü toplumlar çıkmaktadır.

Darwinistlerin sosyal yaşamdaki bu geniş çaplı hakimiyeti, insanlar üzerinde adeta çok güçlü bir “hipnoz” etkisi oluşturmaktadır. Özellikle de gençler, Darwinist ve materyalist telkinlere kolayca kapılabilmektedir. Okudukları dergiler, kitaplar, seyrettikleri filmler, izledikleri tiyatrolar veya müzik klipleri, dinledikleri şarkıların sözleri ve en önemlisi okulda aldıkları eğitim aracılığıyla gençlerin dünyaya bakış açılarını ve düşünce yapılarını yönlendirmek son derece kolay olmaktadır. Nitekim, insanların evrim teorisini, bütün aldatmacalarına ve bilimsellikten uzak yapısına rağmen, 150 yıldır bilimsel bir gerçek zannetmelerinin nedeni de Darwinistlerin bu yoğun propagandasıdır.

Vurgulanması gereken bir diğer önemli konu ise günümüzde dinsizliğin propagandasının genelde açıkça yapılmamasıdır. Söz konusu ateist, materyalist çevrelerin dini konularla veya dindarlığıyla tanınan insanlarla kendilerince alay etmeleri, şarkı sözlerinde, romanlarda, filmlerde, gazete başlıklarında, fıkralarda Allah’a, kadere ve dine yönelik saygıya uygun olmayan sözleri kullanmaları (Allah’ı tenzih ederiz), bu sinsi yöntemlerden sadece birkaçıdır.

ahlaki-dejenerasyon-darwinist-hayat-gorusunun-bir-sonucudurDarwinizm’in konuları ise, dinsizlik propagandasının en sık kullanılan malzemeleridir. En ilgisiz konularda dahi, atalarımızın maymunlarla ortak olduğu yalanı sık sık vurgulanır. İnsan psikolojisinin tahlilinde bile evrim teorisinin iddiaları, satır aralarında verilir. Böylece, sorulduğunda Allah’a ve dine inandığını söylese bile, aslında dini, ahireti, ahlaki sorumlulukları kendilerince hafife alan (Allah’ı tenzih ederiz), düşünmeyen, Allah’tan korkmayan ve gerçekte de O’na inanmayan insan toplulukları oluşur. Allah korkusuna ve imana sahip olmayan insanlar ise, hiçbir konuda sınır tanımaz ve ataları olduğunu zannettikleri hayvanlarla benzer bir hayat yaşamaya başlarlar. Örneğin Allah’tan korkup sakınmayan insanların iffetlerini korumaları beklenemez; çünkü bunun için riayet etmeleri gereken bir sınır olmadığını düşünürler. Diğer insanların gözünden saklandıkları sürece her türlü ahlaksızlığı yapabilirler. Nitekim günümüzde dünya çapında özellikle gençler arasında ve toplumların belirli kesimlerinde, giderek sınırı daha da aşan, ahlaki değerleri göz ardı eden bir anlayışın yaygınlaşması, insanların Darwinist telkinler sonucu din ahlakından uzaklaşmalarının bir sonucudur. Kendilerini başıboş bırakılmış gören ve kimseye hesap vermeyeceklerini zanneden insanlar, her geçen gün daha da dejenere bir yapı göstermektedirler. Zina, bazı yayın organlarının neredeyse överek ve özendirerek anlattığı, hatta herkesi davet ettiği, kimse tarafından garipsenmeyen bir fiil haline gelmiştir. Dikkatli incelenirse, cinayetin, fuhuşun, dolandırıcılığın, sahtekarlığın her türlüsü, rüşvet almak, rüşvet vermek, yalan söylemek; kısacası bilinen tüm ahlaksızca davranışların temelinde dinsizlik olduğu görülür. Bu dinsizliğin yayılma yöntemlerinin en etkilisi ise, Darwinizm’in “başıboş, tesadüfler sonucu oluşmuş insan” yalanının toplumlara ısrarla telkin edilmesidir.

The Lie: Evolution (Bir Yalan: Evrim) isimli kitabın yazarı Ken Ham, Darwinizm’in sebep olduğu dinsizliğe dikkat çekerek şöyle demektedir:

Eğer Allah’ı inkar eder ve dini inançların yerine şans ve rastlantılarla dolu olan başka bir inanç koyarsanız, yanlış ve doğru için bir temel kalmaz. Kurallar, siz nasıl yapmak isterseniz öyle olur. Mutlaklık yoktur, tutulması gereken prensipler yoktur. İnsanlar kendi kurallarını yazarlar. 35

ahlaki-dejenerasyon-darwinist-hayat-gorusunun-bir-sonucudur

Burada şu gerçeği hatırlatmak gerekir: Bazı kimseler, insanların kendi koydukları kurallarla da ahlaki değerlerin korunabileceğini, toplumsal düzenin sağlanabileceğini düşünebilirler. Ancak bu doğru bir tespit değildir. Elbette, toplum düzenini sağlayan kanunlar ve kurallar olması şarttır. Ve bu kurallar, ahlaki değerlerin muhafaza edilmesinde yardımcı olurlar. Ancak bu kurallara tam anlamıyla uyulması, düzenin herkesin razı ve rahat olacağı şekilde korunması ancak Allah’a ve ahiret gününe imanın getirdiği güzel ahlakla mümkündür.

Theodious Dobzhansky de, Darwinizm’in ahlaki dejenerasyona zemin hazırladığını kabul eden Darwinistlerden biridir. Darwinizm’in temeli olan “doğal seleksiyon” düşüncesinin toplumların ahlaki değerlerini zayıflattığını şöyle ifade eder:

Doğal Seleksiyon egoizmi, zevk düşkünlüğünü, cesaret yerine korkaklığı, sahtekarlığı ve istismarı tercih eder. Toplum etiği ise “doğal” tavırları yasaklar ve bunların aksi olan nezaket, cömertlik ve hatta diğerlerinin, toplumun, milletin ve nihayet tüm insanlığın iyiliği için kendini feda etmek gibi özellikleri yüceltir. 36

Dobzhansky’nin sözleri çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmektedir: Cömertlik, fedakarlık, vefa, sadakat, yardımseverlik gibi güzel ahlak özellikleri Darwinist zihniyetin asla kabul etmeyeceği erdemlerdir. Çünkü Darwinizm bunları sözde evrimi geriletici birer engel gibi görür. Darwinizm’e göre, hayali evrim sürecinin devam edebilmesi için insanlar acımasız, bencil, sevgisiz, vefasız olmak zorundadır. Böyle bir anlayışın yaygın kabul gördüğü bir toplumda huzurdan, güvenden ve istikrardan bahsetmenin imkansız olduğu ise açıktır.

Nitekim dikkatli bir gözle incelendiğinde, Darwinist zihniyetin neden olduğu derin tahribatın izleri hemen fark edilebilir. İnsanların, yardımlaşma, fedakarlık, saygı ve sevgi bağları olmadan, birbirlerinden kopuk yaşamalarının, sözde ilerlemenin ve uygarlaşmanın bir sonucu olduğu toplumlara telkin edilmektedir. Daha fazla üretim ve gelişme için böyle bir sonuca katlanılması gerektiği yalanı sık sık tekrarlanmaktadır. Gerçekte ise bu, gelişmenin ve uygarlığın değil, insanların kendilerini “hayvan seviyesi”ne getirmelerinin bir sonucudur. Oysa insan, Allah’ın akıl, bilinç, vicdan ve ruh sahibi olarak yarattığı, tüm diğer canlılardan bu özellikleri ile tamamen ayrılan bir varlıktır. Ancak Darwinist-materyalist ahlakın büyüsü altındaki bazı insanlar bu özelliklerini unuturlar ve çoğu zaman hayvanlarda dahi görülmeyecek basitliklere, ahlaksızlıklara, vicdansızlıklara ve şuursuzluklara tenezzül ederler. Sonra da “Bizim soyumuz zaten hayvan, bunlar da onlardan kalan genetik miras” diyerek, kendi iradesizliklerine ve şuursuzluklarına sözde bilimsel bir zemin hazırlarlar.

ahlaki-dejenerasyon-darwinist-hayat-gorusunun-bir-sonucudur

Birçok Darwinist davranış bilimci, bu çarpık mantıktan yola çıkarak, insanların suça eğilim göstermelerinin nedeninin, hayvan olan atalarından kendilerine kalan bir miras olduğunu iddia etmektedir. Evrimci Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin (Darwin’den Bu Yana) isimli kitabında ilk olarak İtalyan fizikçi Lombroso tarafından öne sürülen bu iddiayı şöyle aktarır:

Suçluluğa ilişkin biyolojik kuramlar pek yeni sayılmazdı, ama Cesare Lombroso (İtalyan bir hekim) bu tartışmaya yepyeni, evrimsel bir yön verdi. Doğuştan suçlular sadece zihinsel dengesi bozuk ya da hasta değillerdi; daha önceki bir evrimsel aşamaya geri düşmüş, sözcüğün tam anlamıyla soya çekmişlerdi. İlkel ve maymunsu atalarımızın kalıtsal özellikleri genetik repertuarımızda korunur. Bazı bireyler normalden çok fazla atasal özelliğe sahip olarak doğar. Davranışları geçmişin bazı yabanıl toplumları için uygun olsa bile, bugün bu davranışlara suç diyoruz. Doğuştan suçluya acıyabiliriz çünkü kendine hakim olamaz… 37

Yani Darwinistler’in iddialarına göre, bir insanın diğerini öldürmesi, ona acı çektirmesi, hırsızlık yapması, kavga çıkarması, ona, sözde maymun atalarından genetik olarak aktarılmış bir mirastır. Dolayısıyla bu asılsız iddiaya göre, işlediği suçlar o insana ait değildir ve mazur görülmelidir. Bu akıl ve mantık dışı iddialardan da anlaşıldığı gibi, Darwinist düşünce, insanın sahip olduğu vicdanı, iradeyi, karar verme, muhakeme etme yeteneklerini tamamen hiçe sayar ve insanı, aynı hayvanlar gibi içgüdüleriyle hareket eden, akılsız bir mahluk olarak kabul eder. Bu sapkın anlayış, vahşi bir aslan nasıl içindeki saldırganlığı dizginleyemez, öfkesini yenerek, affederek, sabır göstererek erdemli bir tavır gösteremezse, insanın da aynı şekilde davranacağını iddia eder. Böyle insanların barındığı bir toplumun huzursuz, güvensiz, kargaşa, kavga, çatışma içinde olacağı aşikardır.

Darwinistlere ve materyalistlerin yanılgılarına göre tüm evren, insanlar da dahil olmak üzere kaosun ve rastlantıların eseridir. Bu batıl anlayışın toplumlara telkin edilmesiyle, başıboş olduğunu zanneden, sorumsuz insanlar oluşur. Amacı olmayan bir insan ise düşünmez, kendisini geliştirmeyi hedef edinmez; umursuzdur, alaycıdır, vurdumduymazdır, hiçbir şeyden etkilenmez, vicdanını kullanmaz, hiçbir sınır ve kural tanımaz. Sahip olduğu hiçbir erdem ve güzellik olmaz. O da kendi sapkın anlayışına göre, kendisi gibi gelişmiş bir hayvan olan diğer varlıkların yaptığı şekilde bu dünyada besinini bulabilmeli, çoğalabilmeli, bazı ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, mümkün olduğunca zevk ve eğlencesine bakarak, ölümü beklemelidir. Bu, hayvanlar aleminin yaşantısının insana uyarlanmış bir versiyonudur. Ve dikkat edilirse her ne kadar insanların büyük bir bölümü Darwinizm’in teknik detaylarını bilmese de, Darwinistlerin insanlar için öngördükleri bu hayatı yaşamaktadırlar.

darwinizm

1. Sabah, a Turkish daily newspaper, 28 July 2001, “Let the Drugging Go Free!”
2. Vatan, a Turkish daily newspaper, 17 January 2003, “Anarchy on the Rise!”
3. Akşam, a Turkish daily newspaper, 27 May 2001, “Schoolboy Anarchists”
4 .Türkiye, a Turkish daily newspaper, 13 January 2002, “Drug Use Begins at Age 13”

Bu insanlar bir yandan da amaçsız ve yok olup gidecek bir hayatı yaşıyor olmaktan dolayı müthiş bir karamsarlığa, kötümserliğe ve ümitsizliğe kapılırlar. Ölümle birlikte herşeyin yok olup hiçlik olacağını düşünmek bu insanların içlerine kapanmalarına, mutsuz olmalarına neden olur. İntiharların, psikolojik sorunların, depresyonların ardında yatan nedenlerden biri de Darwinist büyünün insanların psikolojileri üzerindeki bu olumsuz etkileridir.

Tüm kainatı yoktan var eden, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz’in herşeyi bir amaçla yarattığını unutan ya da göz ardı eden toplumlar, mutlaka ahlaki ve manevi çöküntüye uğramaya mahkumdurlar. Zenginlik, refah, ekonomik kalkınma tek başına bu insanlara hiçbir şekilde huzur ve güvenlik getirmez. Aklının, vicdanının emrettiklerine uymayan, kendisini başıboş ve amaçsız bir varlık olarak gören insanları dünyada mutsuzluğa, ümitsizliğe, karamsarlığa kaptıran çok şey vardır. En önemlisi ise, ölümle birlikte yok olup gideceklerini zanneden bu insanların, öldükten sonra karşılaşacakları asıl hayatı görünce duyacakları pişmanlık, mutsuzluk ve karamsarlıktır. Oysa, Allah’a ve ahiretin varlığına inanan bir insan asıl hayatın, dünyada değil ahirette olduğunun bilincindedir. Daima Allah’ın rızasını ve cennetini kazanmanın ümidini ve sevincini taşır. Her olayda Allah’a tevekkül eder; dolayısıyla hiçbir zaman ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmaz.

Görüldüğü gibi Darwinizm’in hedeflediği dünya modelinin İslam ahlakıyla bağdaşması, uyuşması, ikisinin arasında bir orta yol bulunması hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü ikisi birbirinin tam zıddıdır. İslam dininin insanlara tavsiye ettiği tüm ahlaki değerler, Darwinist ahlak tarafından reddedilmektedir. Darwinizm’de sevgi, şefkat, merhamet, paylaşma, yardımlaşma, ihtiyaç içinde olana yardım etme, fedakarlıkta bulunma sözde bir zaaf olarak kabul edilirken, bu ahlak özellikleri İslam ahlakının temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla kendilerince Darwinizm’i masum göstermeye çalışan, İslam diniyle uzlaşabileceği gibi bir yanılgıya kapılan kimselerin bu konuda bir kez daha derin düşünmeleri, Darwinizm karşısındaki ezik, aciz ve pasif tutumdan vazgeçmeleri gerekmektedir. Gazetelerde, dergilerde, televizyonda gördükleri evrim propagandası yapan programlar, haberler, yazılar, sözde bilim adına yapılmış birer çalışma olmanın çok daha ötesinde bir anlam taşımaktadırlar. Darwinizm lehindeki her bir çalışma, bu konu hakkında bilgisiz olan zihinlere yöneltilmiş zehirli bir ok kadar tehlikelidir. Bu zehirli propagandanın önüne geçmek, tehlikenin büyüklüğünü fark etmek ve bu tehlikeyle olan ilmi mücadeleyi geciktirmemek hayati önem taşımaktadır.

35. Ken Ham, The Lie Evolution, 15. Baskı, Master Books, Nisan 1997, s. 84
36. Theodosius Dobzhansky, Ethics and Values in Biogical and Cultural Evolution, Zygon, the Journal of Religion and Science, Los Angeles Times’da yayınlandığı şekliyle alınmıştır, bölüm 4 (Haziran 16, 1974), s. 6; (That Their words, s.413)
37. Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, s. 223