Darwinizm – Komünizm ittifakının iç yüzü

Komünist ideoloji 150 yıl boyunca dünyaya kan kusturdu. Ancak bu zulmün arkasında, çoğu insanın pek dikkat etmediği bir başka fikir yatıyordu. Komünist ideolojilerin ve rejimlerin ortak fikri dayanağı, Darwin’in evrim teorisiydi. “Şiddet ve çatışma değişmez doğa yasasıdır” diyen Darwin, milyonlarca masum insanın ölümüne yol açtı…

 
21. yüzyıla girdiğimizde, geçen yüzyıl hakkında en sık duyduğumuz yorumlardan biri, “20. yüzyılın karışıklıkların ve acılar yüzyılı olduğu” idi. Bunun en önemli nedeni ise 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm dünyayı kasıp kavuran, adeta kan gölüne çeviren ideolojilerin giderek yaygınlaşması ve dünyaya hakim olmasıydı. Bu ideolojilerin başında ise materyalist felsefeden kaynaklanan komünizm geliyordu.
 
Komünizm, Karl Marx ve Friedrich Engels isimli iki Alman filozof tarafından ortaya atıldı. Bu iki isim insanlık tarihinin ilk çağlarından beri var olan materyalist zihniyeti, “diyalektik” adı verilen yeni bir yöntemle açıklamaya çalıştılar. Diyalektik, evrendeki tüm gelişmenin, çatışma sayesinde elde edildiği varsayımıydı. Marx ve Engels, bu varsayıma dayanarak tüm dünya tarihini yorumlamaya giriştiler. Marx, insanlık tarihinin bir çatışmadan ibaret olduğunu, mevcut çatışmanın işçiler ve kapitalistler arasında geçtiğini ve yakında işçilerin ayaklanıp komünist bir devrim yapacaklarını iddia ediyordu. Marx’a göre toplum, tarih içinde çeşitli evrelerden geçiyordu ve bu evreleri belirleyen faktör de üretim araçlarıyla üretim ilişkilerindeki değişimdi. Bu anlayışa göre ekonomi, diğer herşeyin belirleyicisiydi. Toplumlar, ekonomik etkenler doğrultusunda bir gelişim süreci izlemişti; köleci toplum feodal topluma, feodal toplum kapitalist topluma dönüşmüştü; sonunda bir devrim ile sosyalist toplum kurulacak ve tarihin en ileri seviyesine varılacaktı.
 
Ancak Marx’ın ve Engels’in önemli bir eksikleri vardı; daha geniş bir kitleyi etkileri altına alabilmek için ideolojilerine bilimsel bir görünüm vermeleri gerekiyordu.İşte 20. yüzyılda yaşanan acılara ve karışıklıklara imza atan tehlikeli ittifak bu noktada ortaya çıktı.
 
Komünizm kendisine bilimsel bir kılıf ararken Charles Darwin adındaki amatör bir biyolog, Türlerin Kökeni isimli bir kitap yayınladı. Kitapta öne sürülenler, Marx ve Engels’in tam da aradıkları iddialardı. Türlerin Kökeni adeta komünizm ve materyalizm için “ısmarlama” hazırlanmış bir kitap gibiydi. Çünkü Darwin, canlılığın cansız maddelerden tesadüfenoluştuğunu ve tüm canlıların yaşam mücadelesi sonucunda evrimleşerek bugünkü hallerini aldığını iddia ediyordu. Bu, Marx ve Engels’in iddia ettiği toplumlardaki diyalektik çatışmanın ve mücadelenin, doğaya uygulanmış biyolojik versiyonuydu. Darwin’in, Marx ve Engels’e verdiği ikinci önemli destek ise, Allah’a ve dine olan inançsızlıkları ve düşmanlıkları konusundaydı. Marx ve Engels, her materyalist gibi Allah’ın varlığını inkar ederken, Darwin de teorisinde yaratılışı reddediyordu.
 
Marx ve Engels’in Darwin Hayranlığı
 
Darwinizm, komünizm için o kadar büyük bir önem taşıyordu ki, Engels, Darwin’in kitabı yayınlanır yayınlanmaz Marx’a şöyle yazdı: “Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem”. (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvania Press, 1959, s.527)
 
Marx ise 19 Aralık 1860 tarihinde Engels’e yazdığı cevabında şöyle diyordu: “Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap, işte budur”.
Marx, bir başka sosyalist dostu Lasalle’a 16 Ocak 1861’de yazdığı mektupta ise şöyle yazıyordu: “Darwin’in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor.” (Marks Engels Mektuplar, cilt 2, s.126)
 
Marx, Darwin’e olan sempatisini ise en önemli eseri olan Das Kapital’i Darwin’e ithaf ederek göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: “Charles Darwin’e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx’tan”.
 
Engels’in bu konudaki başka bir sözü ise Darwin’e olan hayranlığını şöyle ifade ediyordu: “Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin’in adı anılmalıdır.” (Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları, 1990, s.85)
 
Engels, Darwin’i, Marx ile eş tutacak şekilde övüyor ve “Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti” diyordu. (Gertrude Himmelfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, London: Chatto & Windus, 1959, s. 348)
 
Engels bir başka eserinde ise şöyle diyordu:  
“Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi.” (Marx-Engels, Seçme Yapıtlar 3, Sol Yayınları, s. 156) 
Bundan başka, Engels Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü adlı bir kitap yayınlayarak Darwin’in teorisini hemen benimsediğini göstermişti. Engels bunlara ek olarak, doğa biliminin ilerlemesindeki üç önemli destekten biri olarak Darwinizm’i gösteriyor ve şöyle diyordu:
“1859’da Charles Darwin, temel yapıtı Türlerin Kökeni’ni yayınlamıştır. Bu yapıt, bir yüzyıldan fazla süren evrim fikrinin gelişimini tamamlamış ve modern biyolojinin temellerini kurmuştur. Bu buluşların felsefi önemi, doğal gelişmenin diyalektik niteliğini özellikle özlü bir biçimde ortaya koymuş olmalarındandır.” (Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, Sol Yayınları, 1996, s. 8) 
Amerikalı botanik profesörü Conway Zirckle ise komünizmin kurucularının Darwinizm’i neden kararlılıkla benimsediklerini şöyle anlatır:
“Marx ve Engels, evrim teorisini, Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınlanır yayınlanmaz benimsediler… Evrim, komünizmin kurucuları için, insanlığın doğaüstü bir gücün müdahalesi olmadan nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna getirilen cevaptı ve dolayısıyla savundukları materyalist felsefenin temellerini desteklemek için kullanılabilirdi. Dahası, Darwin’in evrimi yorumlama biçimi – yani evrimin bir doğal seleksiyon süreci içinde geliştiği teorisi – onlara o zamana dek hakim olan teolojik düşüncelere karşı koyma fırsatı veriyordu. Doğal seleksiyon teorisi sayesinde, bilim adamları organik dünyayı materyalist bir terminoloji ile yorumlama şansı elde etmiş oluyorlardı.” (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvania Press, 1959, s.85-86)  
Tom Bethell ise, Marx ile Darwin arasındaki bağlantının asıl nedenlerini şöyle açıklamaktadır: 

“Marx Darwin’in kitabına ekonomik sebepler dolayısıyla hayran kalmamıştır. Marx’ın Darwin’in kitabına hayranlığının en önemli nedeni Darwin’in evrenin tamamen materyalist olmasıdır. Bu önemli noktada Darwin ve Marx gerçek birer yoldaştılar.” (Tom Bethell, “Burning Darwin to Save Marx”, Harper’s Magazine, December 1978, s.31-38)Marx ve Engels, bu ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Darwin’in evrim kuramının kendi ateist dünya görüşlerine bilimsel bir destek oluşturduğunu zannederek sevinmişlerdi. Ancak böyle bir sevince kapılmakta aceleci davranmışlardı. Çünkü evrim teorisi 19. yüzyılın bilim açısından ilkel ortamında ortaya atıldığı için kabul görebilmiş, hiçbir bilimsel delili olmayan yanılgılarla dolu bir teoridir. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise gelişen bilim sayesinde evrim teorisinin geçersizliği ortaya çıktı. Bu Darwinizm için olduğu kadar materyalizm ve komünizm için de çöküş anlamı taşıyordu. 

Bolşeviklerin Darwin Hayranlığı
 
Marx ve Engels’in takipçileri de aynı yanılgıya düşerek evrim teorisini büyük bir coşku ve ilgi ile benimsediler. Marx’ın ve Engels’in fikirleri, özellikle ölümlerinin ardından etkili oldu. Marx’ın hayal ettiği komünist devrim projesini hayata geçiren kişi, Lenin’di. Rusya’daki komünist Bolşevik hareketinin lideri olan Lenin, ülkedeki Çar rejimini silah zoruyla yıkmayı amaçlıyordu. I. Dünya Savaşı’nın karmaşası, Bolşeviklere aradıkları fırsatı verdi. Lenin’in önderliğindeki komünistler Ekim 1917’de iktidarı silah zoruyla ele geçirdiler. Rusya, devrimin ardından komünistler ve Çar yanlıları arasında geçen üç yıllık kanlı bir iç savaşa sahne oldu.  

Lenin de Marx ve Engels gibi koyu bir evrimciydi; Darwin’in teorisinin, savunduğu diyalektik materyalist felsefenin temel dayanağı olduğunu sık sık vurguluyordu. Bolşevik devriminin Lenin’den sonraki en büyük mimarı sayılan Leon Trotsky (Troçki) de Darwin’e olan hayranlığını şu sözlerle ifade etmişti:

“Darwin’in buluşu, tüm organik madde alanında diyalektiğinen büyük zaferi oldu”. (Alan Woods-Ted Grant, “Marxism and Darwinism”, Reason in Revolt: Marxism and Modern Science, London:1993)
Lenin’in 1924’deki ölümünün ardından, Komünist Parti’nin başına dünyanın en kanlı diktatörü sayılan Stalin geçti. Stalin 30 yıl süren iktidarı boyunca, adeta komünizmin ne denli acımasız bir sistem olduğunuispatlarcasına katliamlar ve işkencelerle dolu bir döneme imza attı.

Stalin’in ilk önemli icraatı, Rusya nüfusunun yüzde 80’ini oluşturan köylülerin tarlalarına devlet adına el koymak oldu. “Kollektivizasyon” adı verilen ve özel mülkiyeti yok etmeye yönelik bu politika gereği, Rus köylülerinin bütün mahsulü silahlı görevliler tarafından toplandı. Bunun sonucunda, korkunç bir açlık başgösterdi. Yiyecek hiç bir şey bulamayan milyonlarca kadın, çocuk ve yaşlı açlıktan kıvranarak yaşamını yitirdi. Kazakistan nüfusunun yüzde 20’si açlıktan öldü. Kafkasya’daki ölü sayısı bir milyondu.
 
Stalin, bu politikasına direnmeye çalışan yüzbinlerce insanı ise, Sibirya’nın korkunç çalışma kamplarına yolladı. Tutsakların çok ağır şartlarda ölesiye çalıştırıldıkları bu kamplar, bu insanların çoğuna mezar oldu.Öte yandan onbinlerce insan, Stalin’in gizli polisi tarafından idam edildi. Aralarında Kırım ve Türkistan Türkleri’nin de bulunduğu milyonl ar, Rusya’nın ücra köşelerine zorla göç ettirildi.
 
Stalin, tüm bu kanlı politikaları sonucunda yaklaşık 20 milyon insanı katletti. Tarihçilerin bildirdiğine göre, gerçekleştirdiği vahşetten özel bir zevk duyuyordu. Kremlin’deki çalışma masasına oturup, toplama kamplarında öldürülen ya da idam edilen insanların sayılarını içeren listeleri incelemekten büyük keyif alıyordu.
 
Stalin’i bu denli acımasız bir katil haline getiren etken, kişisel psikolojik durumunun yanısıra, inandığı materyalist felsefeydi. Bu felsefenin en temel dayanağı ise, Stalin’in kendi yorumuyla, Darwin’in evrim teorisiydi. Bu konuya verdiği önemi şöyle açıklıyordu: 
“Genç nesillerin zihnini yaratılış düşüncesinden arındırmak için onlara tek bir şeyi öğretmeliyiz: Darwin’in öğretilerini.” (Kent Hovind, The False Religion of Evolution) 
Stalin henüz hayattayken yayınlanan bir kitapta ise Stalin’in ateist olmasındaki etkenin Darwin olduğu şöyle açıklanıyordu: 
“Çok erken yaşlarda, henüz hristiyan kilisesinde bir öğrenci iken Yoldaş Stalin eleştirel bir mantık ve devrimci bir duygu geliştirdi. Darwin’i okumaya başladı ve bir ateist oldu” (E. Yaroslavsky, Landmarks in the Life of Stalin, (1940) s.8 ) 
Yani bu acımasız katili oluşturan en büyük fikri etken, Darwinizm’di…
 
Bolşevikler Evrimcilik Uğruna Genetiği Bile Reddettiler
 
Stalin rejiminin evrim teorisine körü körüne bağlılığının önemli bir göstergesi ise, o dönemde Sovyet eğitim sisteminin Mendel’in genetik kanunlarını reddetmesiydi. 20. yüzyılın başından itibaren bütün bilim dünyası tarafından kabul edilen bu kanunlar, Lamarck’ın ortaya attığı “kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılması” iddiasını geçersiz kılıyordu. Bunun evrim teorisine büyük bir darbe olduğunu gören Lysenko adlı Rus bilim adamı, düşüncelerini Stalin’e açtı. Lysenko’nun fikirlerinden etkilenen Stalin onu resmi bilim kurumlarının en başına getirdi ve genetik bilimi, Stalin’in ölümüne kadar Sovyetler birliği’nin hiç bir bilim kurumunda ya da okulunda kabul görmedi.
Çin Komünizminin Fikri Dayanığı da Darwin’di…
 
Stalin’in zulüm rejimi sürerken, Darwinizm’i kendisine bilimsel dayanak sayan bir başka komünist rejim de Çin’de kuruldu. Mao Tse Tung’un önderliğinde komünistler, uzun bir iç savaş sonucunda 1949 yılında iktidara geldiler. Mao, kendisine büyük destek veren müttefiki Stalin gibi, baskıcı ve kanlı bir rejim kurdu. Çin, sayısız politik idama sahne oldu. İlerleyen yıllarda ise Mao’nun “Kızıl Muhafızlar” adını verdiği genç militanlar, ülkeyi tam bir terör ortamına sürüklediler.
 
Mao, kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını ise, “Çin sosyalizminin temeli, Darwin’e ve Evrim Teorisi’ne dayanmaktadır” diyerek açıkça belirtmişti. (K.Mehnert, Kampf um Mao’s Erbe., Deutsche Verlags-Anstalt, 1977)
 
Çin komünistleri 1950’lerde iktidara geldiklerinde evrim teorisini ideolojilerinin temel kuruluşuna aldılar. Hatta Çinli entellektüeller evrim teorisini bir asır önce kabul etmişlerdi bile: 
“19. yüzyılda Batı, Çin’i izole olan ve eski gelenekleri sürdüren bir uyuyan dev olarak görüyordu. Çok az Avrupalı, Çinli entellektüellerin Darwin’in evrim teorisini hevesle benimsediklerini ve değişim için ümid vaadettiğini kavradıklarını anladı. Çinli yazar Hu Shih’e göre 1898’de Thomas Huxley’in Evrim ve Etik kitabı yayımlandığında Çinli entellektüeller tarafından hızla onaylandı. Zengin kişiler ucuz Çin yayımlarına sponsorluk ettiler, böylece kitlelere geniş bir şekilde yayılabildi.” (Robert Milner, Encyclopedia of Evolution (1990) s.81) 
İşte ülkede komünizmi sahiplenen ve komünist devrime öncülük eden kişiler, Darwinci fikirleri “hevesle benimseyen” bu entellektüeller oldu.
 
Darwinizm-Komünizm İttifakının Temeli: Din Düşmanlığı
 
Komünizm, daha pek çok ülkede gerilla mücadelelerine, kanlı terör eylemlerine ve iç savaşlara neden oldu. Bu ülkelerin arasında Türkiye de vardı. 1960’lı ve 70’li yıllarda Türkiye’de komünist bir devrim yapma hayaliyle devlete karşı silaha sarılan örgütler, ülkeyi karanlık bir terör ortamına sürüklediler. Komünist terör, 1980 sonrasında ise, bölücülük akımıyla birleşti ve onbinlerce vatandaşımızın ölümüne, polis ve askerimizin şehit olmasına neden oldu.
 
150 yıldır dünyayı bu şekilde kana bulayan komünist ideoloji, her zaman için Darwinizm’le içiçe oldu. Bugün de Darwinizmin en ateşli savunucuları komünistler ve ateistlerdir. Hemen her ülkede, evrim teorisini ısrarla savunan çevrelere bakıldığında, Marksistlerin hep en ön safta olduğu görülür.
 
David Jorafsky, Sovyet Marksizmi ve Doğa Bilimi isimli kitabında bu ilişkiyi şöyle açıklar: 
“Bilimsel yetersizliğine rağmen evrimin ileri sürdüğü bilimsel karakter her türlü Allah karşıtı sistemi ve uygulamaları haklı çıkarmak için kullanıldı. Şimdiye kadar bunlardan en başarılısı komünizm gibi gözüküyor ve bütün dünyadaki taraftarları komünizmin evrim bilimini temel aldığını söylenerek kandırılmışlardır.” (David Jorafsky, Soviet Marxism and Natural Science, (1961) s.4) 
Marksizm-Darwinizm bağlantısı bugün herkesçe kabul edilen çok açık bir gerçektir. Karl Marx’ın hayatını anlatan kitaplarda dahi bu bağlantı mutlaka belirtilmektedir. Örneğin Marksist kitapları yayınlayan Öncü yayınevi tarafından çıkartılan bir biyografide bu bağlantı şöyle tarif edilir:

“Darwinizm, Marksist felsefeyi destekleyen, gerçekliğini kanıtlayan ve geliştiren bir dizi gerçeği takdim etti. Darwinist evrimci fikirlerin yayılması, toplumda bir bütün olarak Marksist düşüncelerin emekçi halk tarafından kavranılması için elverişli zemin yarattı… Marx, Engels ve Lenin, Darwin’in düşüncelerine büyük değer verdiler ve bunların taşıdığı büyük bilimsel öneme işaret ettiler, böylelikle bu düşüncelerin yaygınlaşmasında hız kazandırdılar.” (Karl Marx Biyografi, Öncü Yayınevi, s. 368) 

Evrim teorisinin, 19. yüzyıla ait köhne imkanlarla ortaya atılmış bilim dışı bir iddia olmasına rağmen tüm dünyayı etkisi altına alabilecek kadar yer edinebilmiş olmasının yegane sebebi işte budur: komünizm gibi bazı ideolojilere destek sağlaması ve bu ideolojilerin uygulamalarına zemin oluşturması.
Darwinizm Bataklığının Kurutulması Şarttır
 
Savaşlar, zulümler, katliamlar, çatışmalar tarih boyunca hep olmuştur. Ancak, geçen yüzyılda bunların sayısının ve getirdiği felaketlerin çapının bu kadar büyük olmasının nedeni, Darwinizm’in bu katliamlara, kıyımlara ve çatışmalara sözde meşru bir kılıf hazırlamasıdır. Darwinizmin doğa hakkındaki uydurma iddiaları bu ideolojilerin söylemleri ile paralel olduğu için, katiller, diktatörler, sadist ideologlar yaptıkları uygulamalar için “doğa kanunu toplumda da işlemektedir” diyerek kendilerini haklı ve masum göstermeye çalışmışlardır.
 
Günümüzde de evrim teorisi yine felsefi ve ideolojik amaçlarla savunulmaktadır. 19. yüzyılın evrim teorisi ile şiddetlenen sömürgeciliği, Nazi Almanyası ya da Sovyetler Birliği tarihe karışmıştır, ama bunlara temel oluşturan materyalist felsefe hala bir takım çevreler tarafından ısrarla savunulmakta ve bu felsefenin yıkıcı etkileri dünyanın dört bir yanında devam etmektedir. Sadece Doğu Türkistan’da yaşananlar veya ülkemizde Darwinizmden hayat bulan komünist bölücü terör dahi bunun çarpıcı bir örneğidir.
 
Adli veya fiziki tedbirler ise yaranın sadece üzerini örtebilmektedir. Kesin çözüm ise yaranın ilmi ve kültürel yönden tedavisidir. Darwinizmin kültürel ve bilimsel anlamda çöküşü, ondan güç alan felsefeleri de yok edecektir ve bu dünyadan zulmün kalkması anlamına gelmektedir.
Bu nedenle vicdan ve iman sahibi, milli ve manevi değerlerinin bilincinde insanlara önemli sorumluluklar düşmektedir. Darwinizmin dünyaya getirdiği belaları görmezlikten gelmek veya önemsememek doğru değildir. Bu konunun aciliyetini kavrayan her insanın, önemli bir kültür ve ilim atağı ile elinden geleni yaparak, 150 yıldır devam eden bu aldatmacaya bir son vermesi gerekir.

http://harunyahya.org/tr/Makaleler/3125/Darwinizm—Komunizm-ittifakinin-ic-yuzu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.