İnsan genomu projesinin ortaya koyduğu gerçek

İnsan Genomu Projesi’nin Sonuçları Bazı Çevreler Tarafından Bilinçli Olarak Çarpıtılıyor

İnsanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasında yaşıyoruz. Bu dönüm noktasının en önemli özelliklerinden biri, bir zamanlar bilimsellik maskesi altında tüm dünyaya empoze edilen materyalist felsefenin, bizzat bilim tarafından yıkılmasıdır. Materyalizm, yani herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden ve Allah’ın varlığını inkar eden felsefe, aslında putperestliğin çağdaş şeklidir. Bilindiği gibi eski putperestler taştan ve tahtadan yapılma totemlere, yani cansız maddi varlıklara tapınır, bunları ilah kabul ederlerdi. Materyalist felsefe ise, insanın ve tüm canlıların atomlar ve moleküller tarafından yaratıldığı inancına dayanmaktadır. Yani yine cansız maddi varlıkları “ilah” kabul etme söz konusudur.

Materyalizmdeki bu batıl inanca göre, cansız atomlar her nasılsa tesadüfen kendi kendilerini düzenlemişler, zamanla hayat ve bilinç kazanmışlar ve son olarak da insanı var etmişlerdir.Materyalizmin bu batıl inancına “evrim” adı verilir. İlk kez eski Sümer’deki ve sonra da Eski Yunan’daki putperest kültürlerde ortaya atılan “evrim” inancı, 19. yüzyılda bir grup materyalist bilim adamı tarafından adeta diriltilmiş ve dünyanın gündemine getirilmiştir. Charles Darwin bu bilim adamlarının en ünlüsüdür. Ortaya attığı evrim teorisi, 150 yıl boyunca bilim dünyasını oyalamış, yanlış olduğu görülmesine rağmen ideolojik nedenlerle yaşatılmıştır.

Ancak başta da belirttiğimiz gibi materyalizm günümüzde büyük bir gürültüyle çökmektedir. 19. yüzyıla yön veren üç önemli materyalist fikir adamı olduğu söylenir: Freud, Marx ve Darwin. İlk ikisinin teorileri geçtiğimiz 20. yüzyıl içinde denenmiş, incelenmiş ve sonunda geçersizlikleri anlaşılarak birbiri ardına reddedilmiştir. Darwin ise içinde bulunduğumuz dönemde yıkılmaktadır. Özellikle de insanın gen yapısını çözmek için yürütülen İnsan Genomu Projesi’nin aşama aşama açıklanan sonuçları, Allah’ın canlıları ne denli üstün bir yaratılışla var ettiğini ortaya koyan “genetik bilgi”nin detaylarını insanlığın önüne serdi. Bugün bu projenin sonuçlarını inceleyen, tek bir insan hücresinde binlerce ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilgi saklandığını öğrenen her insan, bunun ne kadar büyük bir yaratılış delili olduğunu kavramaktadır.

Ancak evrimciler gerçekte kendi aleyhlerinde olan bu son gelişmeyi, çarpıtmaya ve “evrim” delili gibi göstermeye çalışıyorlar. En küçük bir bakterinin bile DNA zincirinin nasıl oluştuğunu açıklayamayan evrimciler, “insan genleri hayvan genlerine benziyor” gibi bilimsel bir mana ifade etmeyen, sadece toplumu yönlendirmek amacı güden mesajlar vermeye çalışıyorlar.

Bu kampanyanın her detayında, bilgisizlik, yüzeysellik ve muhakeme bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Gerçekte Genom Projesi evrim teorisine hiç bir şekilde bir destek sağlamamıştır ve zaten evrim taraftarı bilim adamlarınca da böyle bir iddia öne sürülmemektedir. Buna rağmen bazı basın kuruluşları, hem konu hakkındaki bilgisizlikleri hem de önyargıları nedeniyle, İnsan Genomu Projesi’nin “evrime kanıt” sağladığını zannediyor veya öyle göstermeye çalışıyorlar.İşin ilginç tarafı, dış basında bu önemli bilimsel gelişme “genetik hastalıkların erken teşhisi ile birlikte, vücudumuzun nasıl çalıştığını öğrenmemize fayda sağlayacak” diye tanıtılırken, ülkemizde evrime destek arama çabasıyla birlikte sunulmasıdır.

Gen Sayısı Konusundaki Büyük Çelişkisi

İnsan Genomu Projesinde yaşanan gelişmeler konusunda sözkonusu gazeteler çok basit bir çarpıtma yöntemi daha kullanmaktadırlar. İnsanın ve başka bazı canlıların gen sayısı ve DNA baz çifti sayısını yanyana sıralamakta, sonra da “bütün bunlar hayvanlarla akraba olduğumuz gösteriyor” gibi yüzeysel yorumlar yapmaktadırlar. Oysa gerçekte genel tabloya bakıldığında, gen veya DNA basamağı sayılarının, hiç bir evrimsel şemaya uymadığı, aksine bu şemaları alt üst ettiği görülmektedir.İlginçtir, evrimci gazeteler bunu kendi haberlerinin içinde bile farkında olmadan ifade etmektedirler. Örneğin, “Maymunla insanın gen farkı yüzde 1” başlıklı bir haberin içinde geçen şu cümle, evrimci mesajı ortaya koymaktadır:

 

“TEK HÜCRELİ CANLILARDAN İNSANA DOĞRU GİTTİKÇE GEN SAYISI ARTIYOR. Ancak bir fareyle insan arasındaki gen farkı sadece 300. İnsanı fareden üstün kılan işte bu genler.”

 

Bu gazetelerin kullandığı evrimci mantığa göre canlıların kompleksliği arttıkça, gen sayısı da artmalıdır. Halbuki durum hiç de böyle değildir ve aynı gazete üstteki satırların ardından şöyle yazarak bunu farkında olmadan itiraf etmektedir:

 

“Sinektekinin sadece iki katı gene sahibiz ve MISIRLA GEN SAYILARIMIZ AYNI. Bundan sonra mısır yerken bunu aklımızdan çıkarmayalım.”

 

Bu satırı yazan gazete kendi kendini çürütmektedir: Mısırla gen sayımız aynı olduğuna göre, o zaman nasıl olur da “gen sayılarının yakın olması, canlılar arasında evrimsel ilişkiyi ispat eder” denebilir!

O zaman insanın sözde “en yakın atası” mısır bitkisi midir? Bu örnekler, evrim teorisini savunma çabası içindeki gazetelerin bilgisizlik ve yüzeyselliğini bir kez daha göstermektedir.İnsan ile maymun arasındaki DNA benzerliğini konu alan haberlerde de aynı mantık bozukluğu ve bilgisizlik göze çarpmaktadır. Bu benzerlik aslında hayalidir, çünkü insan ve maymunun genetik bilgisinin çok az bir kısmı karşılaştırabilmiştir. Benzerlik olsa dahi, bu evrime bir delil oluşturmaz, çünkü üstteki örnekte gördüğümüz gibi mısır bitkinin gen sayısı ile insanın aynısı çıkabilmektedir.

Elbette insan bedeninin diğer canlılarla moleküler benzerlikleri olacaktır; çünkü aynı moleküllerden oluşmakta, aynı suyu ve atmosferi kullanmakta, aynı moleküllerden oluşan besinleri tüketmektedir. Elbette ki metabolizmaları ve dolayısıyla genetik yapıları birbirine benzeyecektir. Ancak bu, onların ortak bir atadan evrimleştiklerinin veya “doğanın tesadüfen bu parçaları bir araya getirerek farklı canlılar oluşturduğunun” bir delili değildir.

Aslında canlılardaki bu “ortak malzeme”, bir evrimin değil “ortak tasarımın”, yani canlıların hepsinin aynı plan üzerine yaratılmış olmalarının sonucudur. Genom Projesini yürüten bilim adamlarından biri olan Sir John Sulston’ın canlılardaki moleküler benzerlikler hakkındaki şu sözleri bu açıdan dikkat çekicidir:

 

“…Bu, yaşamın bütünlüğüdür; doğanın parçaları birbirine sürekli olarak birleştirmesi; aynı makina parçalarıyla farklı mekanizmalar oluşturmasıdır. Austin 7 otomobilini bir Mercedes’e dönüştürebilirsiniz, ama esas olarak içi aynıdır”.

 

Sir John Sulston’ın örneği evrimi açıklamaktan uzaktır, hatta evrimin imkansızlığını ortaya koymaktadır. Çünkü bir Austin 7 otomobili ile Mercedes’in aynı makina parçalarına sahip oldukları doğrudur. Ancak hiçbir zaman bir Austin 7, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüfler sonucunda, kendiliğinden Mercedes’e dönüşmez. Bunun için milyarlarca hatta trilyonlarca yıl geçse de böyle bir değişimi gözlemleyemezsiniz. Kaldı ki kimse böyle mantıksız bir iddiada bulunmaz. Austin 7 otomobilinin parçalarıyla bir Mercedes imal edebilmek için bilinçli, bilgi ve akıl saOhibi teknisyenlere, mühendislere ve tasarımcılara ihtiyaç vardır. Bir Mercedes’ten çok daha kompleks bir yapıya sahip olan insan’ın da tesadüfler sonucunda bir maymundan evrimleştiğini iddia etmenin ise bu iddiadan daha da mantıksız olacağı açıktır. Bu da bize bir kez daha göstermektedir ki, insanı ve tüm diğer canlıları var eden üstün akıl, bilinç ve ilim sahibi olan Allah’tır.

Evrimci İddialardan Biri Daha Çürüdü: DNA’nın “İşe Yaramaz” Denen Kısmının Çok İşe Yaradığı Anlaşıldı

Genom Projesi, evrimci iddiaları destekleyen değil, çürüten sonuçlar ortaya koymaktadır. Bunun bir örneği, evrimcilerin yıllardır savunduğu “Junk DNA” (Boş DNA) iddiasının geçersizliğinin anlaşılmasıdır. Bugüne dek evrimciler tarafından DNA’nın %97’lik bölümü hep “işe yaramaz” diye tanıtılmıştır. Oysa Genom çalışması sonuçları arasında DNA’nın bu büyük bölümünün aslında özelliklerimizin belirlenmesinde çok önemli olduğu ortaya çıkmıştır.

Evrimcilerin Son Safsatası: “Kadın Evrimde İleri”

Genom Projesi çerçevesinde yapılan haberlerde, “kadının evrimde daha ileride olduğu” gibi bir başka saçma iddia daha öne sürülmektedir. Buna gerekçe olarak yeni bir kanıtmış gibi sunulan konu ise, insandaki dişilik kromozomunun bir özelliğidir. Çoktandır bilinen X kromozomunun Y kromozomu ile etkileşmesi hakkındaki bilimsel bir bulgu, evrime delil gibi lanse edilmektedir. Oysa bu ayrıntı insanın evrimleştiği iddiasına hiç bir katkıda bulunmaz. Çünkü kadın erkekten farklı bir tür değildir. İnsan türünün çoğalması için erkek ve dişiye de ihtiyaç vardır. Hiç bir bilimsel anlam ifade etmeyen bu iddia, elde edilen her bulguya bir şekilde evrim etiketi yapıştırmak çabasından başka bir şey değildir.

İnsan DNA’sı İçinde Bakteri İle Aynı DNA Parçalarının Bulunması Evrim Safhalarına Delil Olmaz Yeni açıklanan verilerle ilgili olarak ortaya atılan bir diğer asılsız iddia, “insan DNA’sına bakteri genlerinin karıştığı” iddiasıdır. Bunu da, insan geninin bazı parçalarının bazı bakteri genlerine benzemesi üzerine ortaya atmaktadırlar. Oysa bu DNA benzerliğinin evrimle hiçbir ilgisi bulunmaz. Çünkü aynı atmosfer, su ve minerallerin bulunduğu ortamı paylaşan organizmaların, benzer ürünleri işlemek için benzer tekniklere ihtiyaç duymaları çok doğaldır. Bu, birbirinden tamamen farklı organizmalar olan, hatta bu yüzden evrimsel akraba olarak sunulamayan örnekler için de geçerlidir. Bakteri ile insan da birbirlerine hiç benzemedikleri halde benzer DNA’ları paylaşırlar. Ancak bu evrime destek sağlamamanın ötesinde, her iki canlı türünü yaratanın Allah olduğunu yaratıldıklarını, hatta aynı DNA malzemesi ile aynı çözümlerin yaratıldığını gösteren bir delildir. “Bakteri DNA’sı evrim sürecinde yanlışlıkla insan DNA’sına girmiş” gibi hayali bir iddia, ancak mutasyonlar ve genler hakkında hiç bir şey bilmeyen, ancak her duyduğu bilimsel gelişmeyi evrim delili sanıp heyecanlanan cahil Darwinistlerin öne sürebileceği bir mantıktır.

Sonuç

Gerçekte Genom Projesi, evrim teorisi lehinde hiç bir bulgu ortaya koymamıştır. Aksine, canlılar arasında DNA ve gen yapılarına dayanılarak bir “evrimsel hayat ağacı” oluşturulamayacağını ortaya koymuş ve Darwinizm’e büyük bir darbe indirmiştir. Canlıların DNA şifreleri önümüzdeki tam olarak çözülecek ve 19. yüzyıldan beridir insanlara bir gerçek gibi empoze edilen “hayat ağacı”nın bir hurafe olduğu açıkça görülecektir. Ancak Darwinizm propagandası yaparak, bu açık gerçeği anlamazdan gelenler ve her duydukları bilimsel bulguyu “yaşasın Darwin” nidalarıyla karşılayanlar sadece kendilerini küçük düşürmektedirler. Eğer biraz daha akılcı ve önyargısız düşünebilseler, evrim teorisi efsanesinin çökmekte olduğunu onlar da göreceklerdir.

 

http://harunyahya.org/tr/Makaleler/8431/Insan-genomu-projesinin-ortaya-koydugu-gercek

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.